Pinperest

13 Şubat 2016 Cumartesi

Himalayalardan Esen Rüzgar

Kulislerde Türkiye'nin Suudi Arabistan ve Katar'la bir olup Suriye'ye operasyon yapacağı söylenirken, PKK Suriye ve Irak Sınırımızı tamamen ele geçirip bir devlet kurmaya hazırlanırken, Rusya Dünya savaşı uyarısı yaparken iktidar partisinde başlayan bir tartışmayı yorumlama çabası ilk bakışta beyhude hatta suflî bir uğraş gibi görünebilir. Maalesef bir kere söz verdim ve sözümü tutmam lazım. 
Aslında Türkiye'de son 4 yılda yaşanan bütün iç tartışmaların tamamının Suriye ile ilgisi var. Söz gelimi HDP/PKK doğuda Müslüman Kürtleri avlarken bunu İŞİD'le mücadele adına yapıyor. Düne kadar birbirlerinin parti binalarına satırlarla saldıran 3. sınıf sol partiler şimdi uzlaşı içindeyse bunu pek muhterem liderleri Beşer Esad hayranlığından yapıyor, ülkedeki ekonomik krizden bahsedenler konuyu Suriyeli Mültecilere getiriyor, PKK açılım sürecinde silah bırakmayı düşünürken,  karar değiştirip silahlı çatışmaya -üstelik eskisinden daha şiddetli- devam ediyorsa bu Suriye'deki mevcut konjonktürün kendisine sağladığı avantajlar ve yeni efendilerin isteklerinden kaynaklanıyor. 
Peki buraya kadar yazılanların Hüseyin Çelik'le ne alakası var? Şimdi oraya geliyorum. 
Hüseyin Çelik kendi ifadesiyle 15 Ocak 2016 tarihine kadar Ak Parti Genel Başkan Başdanışmanıydı  O tarihten bu yana sürekli yazıyor, röportaj veriyor. Gerekçesi şu "Eğer içerideki dar gruba bir şey söyleme, meram ifade etme, olması gerekenleri ve olmaması gerekenleri söyleme imkan ve şansınız kalmamışsa, siz mecburen aynı camianın dışarıdaki ve olup bitenlerden habersiz milyonlarca mensubuna hitap etmek durumunda kalırsınız."  Yani Hüseyin Çelik diyor ki artık bizim sözümüzü dinlemiyorlar. 15 Ocak sonrasından bahsediyor olmalı. Zira kendisi 15 Ocak'a kadar Genel Başkan Başdanışmanı olarak o dar grubun içinde. Yoksa niye o tarihe kadar o makamda kalsın değil mi? 
Hüseyin Çelik'e göre ülkenin 5 ana sorunu var. "1- Kutuplaşma 2- Dış politikanın allak bullak oluşu 3- Ekonomi iyi değil 4- Kürt Meselesi ve terörle mücadelede gelinen son nokta. 5. Paralelle mücadelenin bir paranoyaya dönüşmesi. " 
Dış politikanın allak bullak oluşundan neyi kast ettiğini bilmiyoruz. Türkiye'nin Suriye, Irak, İran ve Rusya ile olan sorunlarından bahsediyorsa bu sorunların asıl kaynağı Türkiye'nin Suriye'de yaşanan katliamlara karşı  dünyada en çok ses çıkaran ülke olması. Türkiye Beşer Esed'i başından beri desteklemiş olsa bugün ne Rusya ile arası bozulurdu, ne İranla ne de Irakla. Hüseyin Çelik bunu çok iyi biliyor. Allak bullak olmamış bir dış politika için önerdiğini söylemiyor ama herhalde aklından geçen Türkiye'nin muhaliflere, mültecilere destek olmamasıydı. Hem Esed işini çabuk bitirmiş olurdu hem de mis gibi 4 dost ülkemiz olurdu.

Ekonominin iyi gitmemesine örnek veriyor Hüseyin Çelik. Rusya ve Irak ile ihracatımızın düşmesi.  Irak'ta durum malum, İŞİD ve PKK'nın kontrol ettiği yerler var. Hüseyin Çelik bu bölgelerle ticaret yapmamızı önermediğini düşünüyorum. Geriye Irak merkezi hükumeti kalıyor. Onlarında petrol gelirleri ocak ayında petrol fiyatlarında düşüşe paralel olarak 2 milyar dolar azalmış. Dahası Irak yöneticileri her fırsatta Türkiye'ye olan düşmanlıklarını göstermekten geri durmuyor. Buna rağmen hâlâ ihracaat yapabilmek bir başarısızlık değil bir başarı olmalı değil mi ? Bir de Rusya var. Hüseyin Çelik belki bilmiyor ama Rusya'nın savaş uçağını düşürdük ve Ruslar bunun için bize biraz kızgınlar.  

Gerçi aynı Hüseyin Çelik üstelik aynı röportajında Ak Parti'nin 1 Kasım seçimlerinde aldığı oyun Ekonominin krize girmesini isteyenlerin verdikleri oylar neticesinde olduğunu söylüyor ama bu kadar kusur kadı kızında olur değil mi ?

Kürt Meselesi ve terörle mücadelede gelinen son nokta. Hüseyin Çelik'in bu konudaki görüşlerini biliyoruz. Bu konuda bir yazı yazdı çünkü.  Hüseyin Bey bu yazısında 2009'dan bu yana uyarılarının olduğu,2014'de PKK'nın yaptıklarını anlattıklarında bazı yetkili arkadaşların tepkileriyle karşılaştıklarını anlatıyor. 2014 yılında Hüseyin Çelik Genel Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü bu arada. 

2013 yılında ise Hüseyin Çelik çözüm süreciyle ilgili görüşlerini bir röportajla anlatıyor aslında. Habertürk gazetesinden Kutlu Esendemir'e verdiği röportajda şunları söylüyor. "Oslo sürecindeki sabotaj gibi birileri ortaya çıkabilir. Bu tutanak sızdırması meselâ, hassas sürecin kırılgan taraflarındandır. Yarın birileri bir grup bir karakola saldırırsa bu durum kamuoyu nezdinde meseleyi sıkıntılı duruma sokar. Hükümet'in yapmak istediğini sabote etme yönünde olur, biz kamuoyundan şunu istirham ediyoruz. Bu süreçte arızalar olabilir, yol kazaları olabilir, teker patlayabilir. Ama hedeften bizi alıkoymaması gerekir. Başbakan yapısı itibarıyla pes eden bir insan değil. İnşallah sonuna kadar götüreceğiz ama her yaptığınız ameliyatın bazı komplikasyonlara da yol açabileceğini göz ardı etmemeniz lazım."




Hüseyin Çelik 2009 yılından 2014 yılına kadar bu minvalde uyarılarda bulunduysa gelinen durumdan niçin rahatsız bunu anlamak mümkün değil. 


Bu zamana kadar neden sustunuz sorusuna, "ülke zor durumdan geçiyordu, eleştirilerimizi yaptık ama kenetlenmemiz gerekiyordu" cümleleriyle açıklama yapan Hüseyin Çelik yanı başımızda bir dünya savaşı yaklaşırken şimdi neden bu kadar konuşuyor bunu merak ediyorum. Her şey güllük gülistanlıksa neden eleştiriyorsunuz, değilse o zaman neden istifa ederek ülkemizi aydınlatmadınız, ve bu politikaları uygulayan ekibin içindeydiniz? Aydınlanma yaşadıysanız bunu bilmek hakkımızdır. Yok geçmişte basına yaptığınız açıklamaların dışında partide farklı konuştuysanız ve gerçekten sözünüz dinlenmediyse neden bu kadar süre beklediniz? Eğer ülkenin durumu diyorsanız yaptığınız açıklamalardan anlaşılan sizin söyledikleriniz dinlenmediği için bugün bu noktada olduğumuz. Çıksaydınız aslanlar gibi, "bu partide benim uyarılarım dikkate alınmıyor, bence bunlar bunlar yanlıştır ve devam ettikçe ülkemiz bir girdabın içine girecektir" deseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Belki memlekete büyük bir faydanız dokunurdu. 



Bir de paralelle mücadelenin paranoyaya dönüştüğü meselesi var ki bunu yazmaya vaktim maalesef yok. Ben bir blog yazarıyım ve bir evim, ailem var. 



Sahi olayların Suriye ile alakasını da kuramadık. Bütün enerjimizi bu kısır, "benim partim, ben neden dışarıdayım, beni neden vekil/bakan  yapmadınız?" tartışmalarını yorumlamaktan Suriyeyi konuşamadık.  Belki de Himalayalar'dan görünen Suriye'yi konuşmanın gereksiz olduğudur ne biliyoruz?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder