Pinperest

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Ali Bulaç'a Samimiyet Çağrısı

Mit krizi ile ayyuka çıkan Hükümet Cemaat ayrışması, AKP’nin Özel Yetkili Mahkemeleri kısmen kaldırması ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Numan Kurtulmuş özelinde Has partiye birleşme çağrısıyla dönüşü olamayan bir aşamaya geldi.

Son bir kaç haftadır gazete köşelerinde devam eden İslamcılık tartışmasının evveli Today’s Zaman’da AKP islamcılaşıyor - islamcılığı kötüleyerek- yazılarıyla başladı. Bugün süre gelen tartışma ise Ali Bulaç ve Mümtaz Er Türköne yazılarıyla ve buna cevap veren yazılarla devam ediyor.

İslamcılık tartışmasının İsmail Kara-Haksöz ekibi tartışmasından alınıp, İslami Camia’da güncel olarak tartışılması elbette iyi.

İslamcılık nedir ne değildir, iyi midir kötü müdür, bunları tartışmak tanımlamak blog yazısı işi değil. Sadece şu kadarını söylemekle yetineyim, İslamclığı kötüleyen bir çok camianın uygulamaları ve uygulamarından beklediği hayır itibariyle İslamcı olduğunu söylemek Türkiye’ye mahsus komedilerden biridir.

Bu yazıyı yazma nedenim, Ali Bulaç üstadımızın bugün yazdığı yazı. Mehmet Ocaktan’ın “Ali Bulaç başbakanı sevmez” açıklamasına bozulan Ali Bulaç “beni kovdurmak istiyorlar” manasına gelecek bir yazı yazmış.

Gene bugünkü yazısında “Bugünlerde Başbakan'ı birileri fena halde dolduruşa getirmeye, İslamî cemaatlerle arasını açıp 10 yıllık performansı sona erdirmeye çalışıyor.” yazmış ki bir kaç satır yazmak şart oldu. (bana neyse)

Öncelikle bugünkü satırların yazarı Ali Bulaç seçim döneminde “Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok sloganıyla” ortaya çıkan Başörtülü Müslüman kadın yazarların arkasında bazı iyi saatte olsunların bulunduğunu yazan (2 nisan 2011) Ali Bulaç aynı kişi midir? o tarihte bu hamle AKP’yi kapattırır, bu hamleye ne gerek var diyen Ali Bulaç’a biz de bugün ne değişti de Muhalif kimliğiniz aklınıza geldi dersek hadsizlik etmiş olur muyuz?

Peki AKP hangi islami cemaatlerle arasını bozmuştur son dönemlerde? İskender Paşa cemaati zaten Milli Görüş partilerine yıllardır mesafeli. Süleymancıların büyük bir kısmı oy bile vermiyor. İsmail Ağa’nın bir kısmı Saadete oy vereceğini aleni olarak açıkladı. Menzil’inse hiç bir zaman olmadığı kadar siyasetle arası iyi. E geriye kim kaldı? Niçin bu kadar açık ve sert yazıların yazıldığı bir ortamda bile yazılar yuvarlak ifadelerle yazılıyor?


Oysa aynı Ali Bulaç üstadımız mit krizinin olduğu dönemde, AKP’ye “iktidarı cemaatle paylaşın” yazarken çok netti.

Beni kovdurmak istiyorlar manasına gelecek ifadelere sadece şaşırmak gerekir galiba. Başbakana “gemin batacak”, (30 temmuz), “cemaate dokunan taş kesilir” (13 şubat) yazıları yazan Ali Ünal kovulmuş mudur ki Ali Bulaç kovulacaktır. Meseleye ergen gençler gibi yaklaşan bazı yazar ve televizyoncuların ismini zikretmeye bile gerek yok. Hepsi göz önünde aşikar olarak yapıyorlar yorumu.


İslamcılık tartışmasının ülkemizdeki Müslümanlara faydalı olmasını istiyorsanız samimi olun, meramınızı, lafınızı eğip bükmeden yazın sayın Ali Bulaç. İslami camiadaki ağırlığınız, ilminiz, eserleriniz bunu gerektirir.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Fosseptiklerin Dehşeti

Dün bir haber düştü internet sitelerine. İki gündür olayın ne kadar dehşet verici olduğunu yazmaktan iflahları kesildi.

46 yaşında bir kadın, babası yok, sevdiği ya da kocasından ayrılmış. Hayattaki tek dayanağı annesi öldüğünde kabullenememiş, inanmak istememiş, yakıştıramamış, belki de yalnız kalmaktan korkmuş, annesinin öldüğünü kendisine bile söylememiş. Üstündeki hırkayı bile çıkarmamış ve yedi yıl aynı evde kalmış. İhtimal dahilinde her gün annesiyle konuşmuş, yemek hazırlamış yanına bırakmış, yemeğin yenmediğini görünce "anne yaşlandıkça huysuzlaşıyorsun" demiş, bazen kavga etmiş.

Hasbelkader olay ortaya çıktı ve önce Hürriyet sonra Habertürk (kuvvetle muhtemel diğer medya kuruluşları( dehşete düştü. Öyle ya devir , yırtılmış ayakkabıyı tamir etmenin bile zayıflık olarak görüldüğü, eskiyen her şeyin atıldığı, yeni şeylere(sevgili, dost, cep telefonu, kredi kartı, ayakkabı, çanta, araba ne derseniz deyin ) sahip olmanın yaşamanın gayesi haline geldiği devirler


Bizler yaşayan annelerimize, babalarımıza bile tahammül edemezken, hastalandıklarında başımızdan atmaya çalışırken bir kadın ölen, etleri kokan büyük ihtimalle böceklerin musallat olduğu ve kemikleri kalmış annesiyle 7 yıl yaşıyor. Ne saçma, ne manyakça değil mi? Çocuklarının altını değiştirirken bile kusan, ellerini defalarca yıkayan, antibaktariyel jellerle temizleyen annelerin ve babaların çağında, hayattaki tek dayanağıyla öldükten sonra 7 yıl onun kokmasına aldırış etmeyen Nazan Öncel elbette bizi dehşete düşürecek. Hayatı boyunca hastalanan annesinin ya da babasının temizliğini yapmamış, ebeveyni grip olup balgam çıkarttığında bile ona nefretle bakan, ultra temiz, ultra hijyeniklerin devrinde Nazan Öncel gibilerin yeri yok.


Hürriyet Nazan Öncel olayı ortaya çıktıktan sonra düştüğü dehşet sonucu soluğu psikologlarda alıp onların görüşlerine başvurdu. O Hürriyette bugün; "Batman canisi'nin hayranları türedi" haberi vardı ne gâm. Nazan Öncel gibi annesinin ölüsüyle 7 yıl yaşayan biri değil ki James Holmes elbet hayranları olacak. Aynı Hürriyet Avusturya'da öz çocuklarına yıllarca tecavüz eden Josef Fritzl'in haberini, foto galerisi eşliğinde verip, onun da tıpkı James Holmes gibi hayranları olduğunu ballandıra ballandıra veriyordu.

Dehşete düşen diğer site Haberturk'de Münevver Karabulut cinayetinde kullanılan testereyi manşetine çekerken, ya da Şefika Etik'in sırtından bıçaklanmış halini manşetine çekerken dehşete düşmemişti. Belki de Nazan Öncel'in annesinin resimlerini çekemedikleri için dehşete düşmüştür ne dersiniz?