Pinperest

31 Mart 2020 Salı

Koronavirüs salgınında "İnfluencer" başkana tahammül etmek zorunda mıyız?



Çin’de başlayan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına aldı. Basit bir örnek vermek gerekirse 28 Mart tarihinde yazımı bitirirken baktığımda 658.519 vaka varken şimdiki sayı 848.586 oldu. Virüsün bulaştığı insanlar ve maalesef ölenlerin sayısı hızla artıyor. Türkiye’de de vaka sayısı artıyor. Evden çalışabilenler günlerdir evden çıkmadı. Evde çalışma imkanı olmayanlar işe giderken telaş içinde gidip korunmaya çalışıyor.

Stresliyiz, günlerdir çocuklarımız evden dışarı çıkmıyor. Bir yere dokunduğumuz zaman ellerimiz parçalana kadar yıkıyoruz, elimiz yüzümüze değdiğinde panik oluyoruz, marketten geliyoruz, çocuklara “yaklaşmayın” deyip banyoya koşuyoruz.

Az buçuk kalan aklımızı da kaybettiğimiz günlerde uğraşmamız gereken tek şey toplumu geren, bizi paniğe sevk eden, dahası adını sürekli gündemde tutmaya çalışan bir isim. Maalesef böyle bir isim gündemi virüs bulaşan insanlardan daha çok meşgul etmeye başladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan bahsediyorum. 

Hayatımıza girdiği tarihten bu yana konuşmasına, iş yapmasından ziyade konuşmasına alışmıştık.

23 Haziran’a kadar “bekleyeceğimiz bir an bile yok, çalışmamız lazım” diyen ama seçildikten birkaç gün sonra tatile çıkan bir isim Ekrem İmamoğlu. 

İstanbul sel içindeyken tatilini kesmeyen, eleştirilince dönen bir çekim yapıp tekrar tatiline giden bir adam Ekrem İmamoğlu. 

İstanbul’da 1994’den bu yana çalışan bir süreç var neticede. Ekrem İmamoğlu hiçbir şey yapmasa bile öyle ya da böyle bu belediyede işler yürüyor.

Tüm belediye seçimleri boyunca  belediye başkanlarının lüks konutları olduğundan İBB’nin o dönemdeki Genel Sekreteri Hayri Baraçlı’nın tam 3 makam aracı olduğunu ve bunları sergileyeceğini söyleyen Ekrem İmamoğlu seçildikten sonra bunları sergilemediği zaman da çok şaşırmamıştık.  

Ekrem İmamoğlu’nun Elazığ’daki deprem bölgesini ziyareti de oradan tatile gitmesi de tepki çekmişti. Ama bu tepkiler öyle anlık gelişti gitti.

Bütün bunlara bile bir yere kadar tahammül edebiliriz. Neticede elimizden bir şey gelmiyor. Elimizdeki de bu. Eh 23 Haziran’da da seçildi, çekeceğiz.

Fakat Ekrem İmamoğlu tüm dünyada paniğe neden olan bu salgının kendisinden rol çalmasını kıskandığı için midir nedir, salgın Türkiye’de başladığı andan itibaren bir tuhaf davranıyor. 

Neredeyse her gün sokağa çıkma yasağı isterken sokakta kandil simidi dağıtan bir belediye başkanını tanımlarken kıskançlık dışında pek bir şey gelmiyor aklıma.

Ekrem İmamoğlu bir yandan sokağa çıkma yasağı istiyor, bir yandan otobüs sayılarını azaltıyor. Bununla yetinmiyor Pazar sabahı saat 06:00’da otobüse binen insanları AK Parti trolü ilan ediyor. Gene yetinmiyor AK Partili Esenler Belediye Başkanının hastanede olduğu yalanını yayan bir twitter hesabının belediyede iş müdür yardımcısı olduğunu öğreniyoruz.

Salgınla mücadele ederken bir yandan Ekrem İmamoğlu’nun gündemi meşgul eden uygulamalarıyla uğraşıyoruz. Misal Jandarma, polis, asker ve diğer belediyelerinin zabıtalarının bedava yaptığı yaşlı ve kronik hastalara hizmet götürme olayını 153’ü arayıp Yemeksepeti üzerinden parayla yolluyor.

Bununla da yetinmiyor 65 yaş üstü yaşlıları adeta sokağa davet edercesine ücretsiz ulaşım haklarının yanmaması için İETT merkezlerine davet ediyor.

“İstanbul’da sahra hastaneleri kurmamız lazım. Spor salonlarını hastane olarak kullanabiliriz” dedikten sonra, kendisine İstanbul’daki en büyük hastanelerden birinin yolunu neden yapmadığı sorulunca, “2017 de yol inşaatını durdurmuşlar” diyebiliyor. Bu kez hastane inşaatına 2017 de başlanmadığı sorulunca “cevap vermek istemediğini” sinirle söyleyip kestirip atıyor.

150 lira dediği kolinin aslında 80-105 arası bir fiyata hazır edilebileceği anlaşılınca sabun ve kolonya ekleniyor. Valilikten basit bir yazı ile alabileceği izni almadan yardım kampanyası başlatıyor, bu engellenince ortalığa “yardım etmem engelleniyor” diye çıkıp feveran ediyor.

Daha komiği İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi için İBB’de pek çok şirketin yönetimini verdiği Murat Ongun çıkıyor bir belediye otobüsüne 50 belediye emekçisini bindiriyor. O 50 kişiden biri hasta ise diğerlerine de bulaşacağından oradan da binlerce kişiye bulaşacağından habersiz ya da haberli (ki bu daha vahim) video çekerek paylaşıyor.

En vahim olaylardan biri ise İBB Mezarlıklar Müdürlüğü'nün İstanbul'da koronavirüs salgınından ölenlerin sayısını Sağlık Bakanlığından farklı açıklaması ve bunu resmi sisteme girmesi. CHP'li vekil eliyle paylaşılan bu bilgi yüzbinlerce insanın ekranına düştükten tam bir gün sonra yerel seçimlerde CHP'den Sultanbeyli Belediye Başkan Adayı olan Mezarlıklar müdürü  o girişi "sehven" yaptıklarını söylüyor. 

Bugün "sehven" koronavirüsten ölenlerin sayısını yanlış giren bir belediye yarın neler yapar takdir sizin. 

Bütün bunları yaparken en azından kendi kamuoyunu etkilemeyi başarıyor. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun başarılı olduğu bir alan varsa o da kendi kitlesini etkilemek. 

Ekrem İmamoğlu, bir örneğini Kanada’da gördüğümüz  “influencer” siyasetçilerin en başarılılarından biri. Kamerayı gördüğü anda içerik üretmeyi iyi başarıyor. 

Gerçeklik ile pek işi yok. İş yapılıyormuş gibi gösterilir ve güzel bir video ile paylaşılırsa mesele bitiyor çünkü.

Ekrem İmamoğlu kameranın kayıt yapmadığını düşündüğü anlarda gerçek yüzünü gösteriyor. Bazen vatandaşı azarlıyor, bazen İBB Meclis üyesine küfür ediyor, bazen valiye it diyor. Tıpkı canlı yayının bitirdiğini düşünüp takipçilerine küfür eden “influencer” fenomenler gibi.  

Çünkü artık pek çok kimsenin gerçek ve hakikat ile bir işi yok. Yalan olduğunu bildiği halde haber paylaşan gazetecilerin muteber olduğu bir dönemdeyiz. Etkileyici içerik üretmekten başka bir derdimiz yok…

Ekrem İmamoğlu ve ekibinin sıkça gündem olan "icraatlarına" devlet otoritesinin bir çeki düzen vermesi gerekiyor. Türkiye'nin en büyük şehrinin, İspanyol Gribi salgınından sonra dünyanın gördüğü en büyük salgınla, böyle bir yerel yönetim tarzıyla başarılı bir mücadele göstermesi pek mümkün görünmüyor. 

Çünkü bir süre sonra şimdiye kadar özetlediğim tavırlarını mumla aratan yeni içeriklerle karşımıza çıkacak.

28 Mart 2020 Cumartesi

Ezikliğinize, kompleksinize hatta kafirliğinize koronavirüsü bahane etmeyin


Çin’in Vuhan kentinde 2019’un son aylarında ortaya çıkan yeni tip Korona virüsü tüm dünyayı esir aldı. Evden çalışabilenler evden çalışıyoruz, işe gitmek zorunda olanlar hiçbir yere dokunmadan günde beş yüz kere yıkayarak, bolca kolanya dökerek, yaşıyoruz.

Dünyanın en müreffeh ülkeleri olarak gösterilen Almanya, İtalya, Fransa, ABD, İspanya, İngiltere gibi ülkelerde yaşananları sinema filminde izlesek “yok artık, abartmışlar” diyebilirdik. Binlerce insan hastalıktan ölüyor, belki binlercesinin de ölümü saklandı. Dünyanın en planlı ülkelerinden biri olduğu söylenen, bizim de öyle bildiğimiz İngiltere resmen döküldü.

UNİCEF, ABD gazeteleri vs. sürekli “elinizi yıkayın, ama sıradan değil, parmak aralarınızı, tırnaklarınızı, bileklerinizi, elinizin dış kısımlarını da yıkayın” diyerek bizde bilemeyenin ayıplandığı, ebeveynlerin çocuklarına ilk öğrettiği şeylerden biri olan el yıkamayı öneriyor.

İspanya’da huzurevinden kaçan görevliler yüzünden ölmüş halde bulunan yaşlılar var. Dünyanın süper gücü ABD’de Teksas Vali Yardımcısı olan kişi “yaşlılarımız ölebilir, ekonomimiz bozulmamalı” dedi.

Herkesin eve girdiği, makarnanın, beyaz unun, elini yıkamanın kıymete bindiği bir ortamı yaşıyoruz.

Sosyal medyada, kafir oldukları her hallerinden belli olanlar ve bu kafirlere karşı imanlı oldukları için ezik hissedenler öyle bir vaziyete büründü ki Koronavirüs geldiği için sanki İslam haşa ve kella ilga oldu. Artık kurallarına uyulacak tek gerçek var! O da bilim. Buna delil olarak da dinsiz imansız kitapsız Çin’in “başarısını” gösteriyorlar.

Oysaki aynı Çin 2019 yılının son aylarında ortaya çıkan virüsü sakladı. Virüsü ortaya çıkartan doktoru tutukladı. Virüsün insandan insana geçtiğini sakladı. Virüs konusunda açıklama yapacak Dünya Sağlık Örgütünü susturdu. Karantinaya aldığı insanların akıbetler konusunda yalan söyledi ve şimdi de dünyaya virüs ile mücadele dersi vermeye çalışıyor. İspanya ve Hollanda'ya yolladığı tıbbi malzemeler hatalı çıktı.

Çin böyleyken İtalya’da virüs başladığında Çinliler ile kaynaşma, öpüşme etkinlikleri düzenlendi. ABD’de Trump “havalar ısınınca her şey düzelir” dedi.

Şu an ABD’de (28.03.2020 Reuters anlık verisine göre) 119.938 vaka var. Tüm dünyada ise bu rakam şu an 656.260.

Medenî ülkelerin birbirlerine gidecek tıbbi malzemeleri çaldığı, modern insanların tuvalet kağıdı için birbirini tekmelediği bir ortamda insanların akıl ve ruh sağlıklarını korumak için dine yönelmeleri oldukça doğaldır.

Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de böyle oldu. Dua ediyoruz, mahzunuz zira iki haftadır Cuma namazı kılamadık. Mahzunuz zira camilerimizde cemaat ile namaz kılamıyoruz. Mahzunuz zira anamızı babamızı görmeye gidemiyoruz. Elimizde de sadece dua etmek kalıyor.

Fakat ne olduysa, bazı Müslümanlıklarından utanan ama bunu açıkça söyleyemeyen yazarlar virüs nedeniyle İslami anlayışımızın da değişmesi gerektiğini iddia ettiler. Tek vazifeleri Ebu Leheb ve Ebu Cehil’in mirasını sürdürmek olan bazı kafir isimlerde “Bakın din diyordunuz, hadi gelsin sizi camileriniz, imamlarınız, dininiz kurtarsın. Bilime tabi olacaksınız” diyerek pandemik salgından bile küfürlerini arttıracak bir şey bulacak kadar nasipsiz olduklarını gösterdiler.

Kafirlere bir şey anlatmanın gereği yok. Onlar İslam’a dair ne görseler kudurmuş köpek gibi agresifleşiyorlar.

Fakat her olayda İslam’ı suçlu, aciz ya da çağdışı görmeye hazır ezik, kompleksi, Müslümanlıklarından utanan “Müslüman” kitlenin durumu çok daha vahim.

Bu Müslümanlıklarından utanan bazen de saklayan kitlenin tek vasfı vardır: “Eskiden Müslüman mahallesinde yer almaları”. Bu Mehmet Bekaroğlu için de böyledir, Levent Gültekin için de böyledir. Misal şimdilerde Müslümanlara ne kadar “ahmak ve cahil” olduğunu anlatan büyük mütefekkirimiz Dücane Cündioğlu vaktiyle Kelam dersi vermiş olmasa, Cemil Meriç üzerine çalışmasa, Elmalı Hamdi Yazır’ın mealini neşretmese yaranmaya çalıştığı zümrede kimse tarafından ciddiye alınmaz.

Mesela Karar gazetesinde yıllardır “Müslümanlar olarak Allah bizim belamızı versin, bakın Avrupa ne kadar güzel ve demokrat” minvalinde yazılar yazan Mehmet Ocaktan Müslüman mahallesinden gelmese kim onu ciddiye alır?

Yemeğim tuzlu oldu İslam’ın reforma ihtiyaca var

Aslında Müslümanlığıyla sorunu olanlar için Koronavirüs vakası ilk değil. AK Parti iktidarının hatası yüzünden İslam’dan soğuyanlar, 15 Temmuz olduğu için DEİST olanlar, İphone’u Müslüman biri çıkarmadığı için İslam’a küsenler, dans edemediği için ateist olan, camide namaz kılarak “safları sıklaştırın cemaat” derken suratı asık olduğu için artık camiye gelmeyenler ne ararsanız var memleketimizde.

Bu kalıpların en güzeli ise “İslam dünyasının içinde bulunduğu durum”dan ötürü İslam’dan soğuyanlar olması. İslam çünkü onlara Müslüman olduklarında “bir yazlık bir kışlık bir de baharlık yurt, 10 tane farklı araba, sağlıklı vücut, vs ne istiyorlarsa onu” vaat ediyordu bu dünyada.

Sanki İman ettiğimiz için haşa ve kella Allah bize borçlu oluyor. Halbuki imanı bize lütfettiği için malımızı, canımızı Allah yolunda harcasak şükrümüzü ifa edebilir miyiz belli değil. E öyleyse Çin’de en iyi ihtimalle yarasa yendiği için dünyaya musallat olan bir bela yüzünden İslam’ı, Müslümanları, Duayı suçlamanın mantığı nedir?

Taptığınız bilim çareyi buldu mu? Hayır? Haram helal dairesi gözetilse bu salgın çıkar mıydı? Hayır. Hastalıktan korunmak için ne öneriliyor? Hz. Muhammed (S.A.S)’in “salgın olan yere girmeyin, salgın olan yerden çıkmayın” emri ve imanı tamamlayan temizlik. Tedavi için ilaç bulunsa bunu kullanmakta İslami açıdan bir sıkıntı var mı? Yok. 

Bizler, zenginliğe, fakirliğe, sağlığa, hastalığa, gençliğe, yaşlılığa birer imtihan olarak bakarız. Zenginken, sağlıklıyken ve gençken şükrümüzü eda etmeyi, fakirken, hastayken ve yaşlıyken sabredenlerden olmayı amaçlarız. 

Bakın yazıyı bitirene kadar vaka sayısı 658 519 oldu. Yani 2259 kişi daha hastalar arasında yer alıyor.

Öyleyse dua edelim de Allah bu belayı tez zamanda üzerimizden def etsin. Dua edelim de bu işin tedavisiyle uğraşan doktor ve araştırmacıların kalplerine ilham versin ki şifa olacak ilacı bulsun. Dua edelim ki bu hastalığın şifasını bulacak olanları insanları sömürmesin. Dua edelim ki Allah bize bu belayı verirse sabredenlerden olalım.