Pinperest

26 Mayıs 2016 Perşembe

Gözden Kaçırılan Şiilik

1979 İran Devrimi sonrası tüm dünyada İran ve Şiiliğe yönelik oluşan muhabbet, Hizbullah'ın İsrail ile giriştiği mücadeleden görece zaferle ayrılması sonrası zirve noktaya ulaşmıştı. Öyle ki Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah Arap Yarımadasının en sevilen lideri olmuş, mezhep taassubunun artık son bulması gerektiği, sorunların tarihsel bir takım meselelerden kaynaklandığı iddia edilmişti. 

2011 yılında başlayan Suriye Kıyamı'na İran ve onun kontrolündeki Hizbullah ve Irak şii grupların karşı çıkması hatta Beşer Esed rejimine destek olarak taraf olması bu muhabbeti sonlandırdı. Şimdi karşımızda her açıklamasında Şii vurgusu yapan, katliamcı, Kabe'yi ele geçirmekten bahseden bir İran vardı. Ümmetin Vahdeti Şiiliğe geçiş ile ancak mümkün olacaktı. Suudi Arabistan'ın idam ettiği Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr öyle diyordu.

Rıhle Dergisinde Şiiliğe dair yazdığı makalelerle tanıdığım Serdar Demirel hocamız Akit Gazetesindeki köşesinde Hamaney'in Mehdi ile görüştüğü haberine dair bir yazı yazı yayınladı. Yazıda  Mehdiliğin Şia itikadındaki yeri ve bu haberin ne gibi olaylara gebe olacağını yazdı. Aslında Hamaney/ Mehdi irtibatına dair ilk açıklama bu değildi. 2009 yılında İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası yaşanan olaylarda, Reformcuları destekleyen Haşimi Rafsancani Velayati Fakih kurumunun değişmesi için Kum kentinde bir takım görüşmeler yaparken Hamaney Mehdi’nin gelişi yakın tüm islam ülkeleri ortak ordu kurmalı açıklaması yapıyordu. 2009 yılında tehlikede gördüğü makamını kurtarmak için Mehdi açıklaması yapan Hamaney 2016’da İslam Coğrafyasında daha fazla katliam yapmak için Mehdi’yle görüştüğü açıklanıyor. 

Türkiye’de hakim olan kültürel ve siyasi atmosfer Müslüman gençlere yıllardır İran’ın bir düşman olmadığını empoze etti. İran bizim için, Füruğ Ferruhzad’ın şiirleri, Mecid Mecidi’nin filmleri, Farid Farjad’ın kemanı, Azam Ali’, Muhsin Namcu şarkıları olarak kaldı. İran kültürüyle ilgilenmek bir entelektüellik nişanesi olarak görüldü.

Eğer İranlı  siyasi/dini liderle ilgili bir şeyler yazılacaksa Pink Floyd’un şarkısıyla anılan Humeyni’nin mütevazi hayatı vardı. Ya da Seyyid fitnesavar Hasan Nasrallah vardı, en fazla Siyah yorgunluğu. Onun dışında İran Kudüs geceleriydi, İsrail’in korkulu rüyasıydı. “Hem İslam Inkılabı Lideri İmam  Humeyni” ashaba küfür edilmesini yasaklamıştı.

Velayati Fakih, Taklidi Merci, Ayettullah el Uzma, İmamet, Taklidi Merci, Şiilikte Nübüvvet ve Sahabe’nin konumu/tanımı ve buna bağlı olarak Şii Hadis Usulü tam olarak konuşulmadı. (İSAM makale sayfasında anahtar kelime olarak Şii ve Hadis’i yazdığımda çıkan makale sayısı 2. ) Oysa İSAM bünyesinde Ehli Sünnetin Hadis Usulünü irdeleyen çok sayıda makale hatta kitap vardı. Örnek olarak Hadis Rivayetinde Râvi Tasarrufları ve Doğurduğu Problemler kitabını gösterebiliriz. Ya da Diyanet İşleri Başkanı sayın Mehmet Görmez’in “Sünnet ve Hadis'in Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu ve Yeni Bir Metodoloji İçin Atılması Gereken Adımlar” makalesini.

Ehli Sünnetin bütün hadis müktesebatının “eksikliklerini, zaaflarını” yazanlar, Kutbul Erbaa’ya( El-Kâfi-Men Lâ Yahduruhu'l Fakih -Tehzibu'l Ahkam, El-İstibsar ) dair bilgilendirici bir açıklama bile yapmadı. Kendi imkanlarıyla yapanları da  Mezhepçi, vahdeti bozan, direniş eksenini kıran, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden, dini hevasına uyduranlar olarak yaftaladı.

Serdar Demirel hocanın yazısında ve makalelerinde sık sık başvurduğu, Şİİ’liğin temel hadis kitaplarından olan KAFİ’nin internette bulduğum tercümelerinden birinde, kitabın Mehdiye arz edildiği ve ismini bizzat onun verdiği yazılıyor. Kitabın Tercümesini Vahdettin İnce, Türkçe metni gözden geçirilmesini de Prof. Dr. Hüseyin Hatemi yapmış.

Eserin Önsözünde yazılana göre,” Faziletli bir zat, bu değerli eser hakkında şu övgü dolu sözleri söylemiştir: Ehl-i sünnet arasında buna benzer bir hadis kitabı bulunmaz. Hadisle ilgili her alanda el-Kâfi gibisi yoktur. Bu eser ilâhî ilimlerin tümünü kapsamaktadır. Hatta bu ese­rin metin ve senet zinciri bakımından Ehl-i Sünnet'in altı sahih hadis kitabından fazlası vardır, eksiği yoktur. (Nihayetu'd-Dirayeh, s. 9, 218-219)”


Yazının sonunda El Kafi’de yer alan bazı Hadisleri aktarmadan Kuleyni’nin kitabındaki hadislerin neredeyse %95’nin senetlerinin Hz. Muhammed (A.S) ‘e ulaşmadığını ufak bir bilgi olarak hatırlatayım.  Ümid ediyorum ki ağızlarını her açtıklarında Hz. Muhammed’in bir fani olduğunu, dinin sadece Kur’an’la anlaşılacağını, Ehli Sünnet alimlerinin çoğu şeyi bilmediğini, bildikleri şeyleri de hevalarına uydurduklarını söyleyen değeri müçtehit imamlarımız (allah onlara akıl fikir ihsan etsin) bu saldırılarından fırsat bulurlarsa bizlere ŞİA’nın temel kitaplarını anlatacaktır. Çünkü onlar kendilerine saldıranların dediği gibi Ehli Sünnet düşmanı, Şii Muhibbi değil doğru yolun araştırmacıları hatta yol göstericileridir.



Ehli Sünnet alimlerimiz de Şİİ’liğin temel görüşlerini (takiyye’den arındırılmış haliyle ) Türkçeye çevirmelidir. Böylece meselenin aslında nerede tıkandığı/koptuğu net bir şekilde ortaya çıkacaktır.




...Muhammed b. Müslim,[1] Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’ın şöy­le dediğini bildirdi:



«Allah, aklı yaratınca onu konuşturdu, ardından ona: "Beri gel." dedi, akıl beri geldi. Sonra: "Geri git." dedi, akıl geri gitti. Sonra şöyle buyurdu: İz­zetim ve celâlim hakkı için senden daha sevimli bir şey yaratmış değilim. Senin ek­siksiz, olgun halini ancak sevdiğim kimselere bahşederim. Sadece sana emreder, yal­nız sana yasaklarımı yöneltir, sırf seni cezalandırır ve yalnızca seni ödüllendiririm.»



...Esbağ b. Nubate, Ali b. Ebu Tâlib (aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: 

«Cebrail, Âdem (aleyhisselâm)’ın yanına indi ve dedi ki: "Ey Âdem! Üç şey­den birini seçmeni önermekle emrolundum. Birini seç, diğer ikisini bırak."
Âdem ona: "Ey Cebrail! Bu üç şey nedir?" diye sordu.
Cebrail: "Akıl, hayâ ve dindir." dedi.                                                  
Âdem: "Ben aklı seçtim." dedi.
Bunun üzerine Cebrail hayâ ve dine: "Haydin dönelim, onu bırakın." dedi.
Hayâ ve din dedi ki: "Ey Cebrail! Bize, akıl neredeyse siz de orada olun." diye emredildi. Bunun üzerine Cebrail: "Öyleyse size emredildiği gibi hareket edin." dedi ve geldiği yere doğru yükseldi.»


...İsmail b. Merrar şöyle rivayet etmiştir:
Hasan b. Abbas el-Marufî İmam Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)'a şöyle yazdı: 
"Sana kurban olayım! Bana resul, nebi ve imam arasındaki farkı haber ver." (Kavi der ki) İmam şöyle yazdı veya söyledi: «Resul, nebi ve imam arasındaki farka gelince: Resul: kendisine Cebrail adlı melek inen kimsedir. O, Cebrail'i görür, sözlerini işitir. Cebrail ona vahiy indirir. Bazen onu rüyasında da görür. İbrahim (aleyhisselâm)’ın gördüğü rüya gibi.

Nebi ise ses işitir (meleğin şahsını görmez). Bazen de meleğin şahsını görür; fa­kat sesini işitmez. İmam ise sözleri işitir; ama meleğin şahsını görmez.»

..Davud er-Rakkî, Salih Kul (Musa b. Cafer aleyhisselâm)'dan şöyle ri­vayet etmiştir:

«Allah'ın kulları üzerindeki hücceti (kanıtı) ancak imamın varlığı ve tanınması ile gerçekleşmiş olur.»

...Ebu Herase, Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’dan şöyle ri­vayet etmiştir:

«Eğer imamın varlığı ortadan kaldırılsa, yeryüzü bir saat geçmez de­nizin içindekilerini dalgaya tuttuğu gibi üstündekilerini dalga dalga sarsar.»

...İbn Uzeyne şöyle rivayet etmiştir:

Bize birden çok kişi İmam Muhammed Bakır veya İmam Cafer Sadık (aleyhis­selâm)’dan birinin şöyle dediğini anlattılar: «Kişi (kul) Allah'ı, Resulünü, bütün imamları ve zamanının imamını tanımadan, meselelerini zamanın imamına götürme­den ve verdiği karara teslim olmadan gerçek mü'min olamaz.» Ardından İmam şöy­le buyurdu: «Bir insan ilk imamı tanımadan son imamı tanıyabilir mi?»

...Zerih şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a Nebimiz (sallallahu aleyhi ve âlihi)’den sonraki imamları sordum.

Buyurdu ki: «Önce Emir'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib) imamdı, sonra Hasan imam oldu, sonra Hüseyin imam oldu, sonra Ali b. Hüseyin imam oldu. Sonra Mu­hammed b. Ali (aleyhimusselâm) imam oldu. Kim inkâr ederse Allah Tebareke ve Teâlâ’yı ve Resulü (sallallahu aleyhi ve âlihi)’yi tanımayı inkâr etmiş gibi olur.»

Dedim ki: Sonra sen mi imam oldun? Sana kurban olayım.          

Bu soruyu üç kere yönelttikten sonra İmam bana şu karşılığı verdi: «Allah, Tebareke ve Teâlâ’nın yeryüzündeki şahitlerinden biri olasın diye sana anlattım.»


...Ebu Hamza es-Sumalî şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Musa (aleyhisselâm)’ın levhaları bizim yanımızdadır. Musa'nın asası bizim yanımızdadır. Biz, nebilerin mirasçılarıyız.»

...Eban şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Benim so­yumdan bir adam gelip, Davud oğullarının hükmüyle hükmedip, kendisinden her­hangi bir kanıt istenmeksizin herkese hakkını vermeden kıyamet kopmaz.»

...Ammar es-Sabbatî şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah (Cafer Sa­dık aleyhisselâm)'a dedim ki: "Hükmettiğiniz zaman ne ile hükmedersiniz?"

Buyurdu ki: «Allah'ın hükmüyle ve Davud (aleyhisselâm)’ın hükmüyle, hakkın­da herhangi bir şey bilmediğimiz bir şey karşımıza çıktığı zaman, buna ilişkin hük­mü, Rûhu'l-Kudüs'ten alırız.»

...Cuayd el-Hemdanî şöyle rivayet etmiştir:

Ali b. Hüseyin (aleyhisselâm)'a dedim ki: "Hangi hükümle hükmedersiniz?"


Dedi ki: «Davud soyunun hükmüyle. Bir meseleye ilişkin hükmü bulma hususunda zorlanırsak, buna ilişkin çözümü Rûhu'l-Kudüs'ten alırız.»

2 Mayıs 2016 Pazartesi

Fitne

" Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz

 Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret diyelim"
Alıntılarını yaptığım cümlelerin üzerinden 4 yıl geçti. Başbakan olarak katıldığı Türkçe Olimpiyatlarında, Erdoğan bu açıklamayı yaptığında, ilk ameliyatını olurken tartışılan sporda şiddet ve şike yasası sonrası cemaat kalemleri saldırmış, MİT krizinde Hakan Fidan- sonrasında Erdoğan- tutuklanmak istenmiş,  Todays Zaman'da kendilerinden başka kimsenin İngilizce bilmediğini düşünen Fethullahçı kalemler Ak Partiyi batıya Jurnallemeye başlamış, Stratfor Belgeleriyle Erdoğan'a iki yıl ömür biçilmiş,  Ak Parti Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırmak için çalışmalara başlamıştı. 


Ama Erdoğan, Fethullahçıların neredeyse kutsal mana yüklediği Olimpiyatlara katıldı. O gün ve sonrasında bazı kalemler, "Bakın siz Hükumet ile Gülen Cemaati arasında sorun olduğunu iddia ediyordunuz, sorun olsa Tayyip Erdoğan bu etkinliğe katılır, bu sözleri söyler miydi? Siz fitne çıkartıyorsunuz demişti. Geldiğimiz nokta ortada. 



Bu örnekleri dün gündeme düşen Pelikan Dosyası isimli yazıya gelen, "Bir sorun olsa Erdoğan sessiz kalır mıydı?" argümanına bir cevap olarak yazdım. Uzun yazı güzel olur şiarıyla hareket edip, Tayyip Erdoğan'ın Abdullah Gül ya da  Aydın Doğan gerilimleri devam ederken yaptığı açıklamalarının dökümünü de verebilirim. Kimileri Erdoğan'ı sorunlarını döverek çözdüğünü zannediyor olabilir ama onun gözlemleyebildiğim kadarıyla sorunlarını çözme yöntemi tam olarak bu değil. 



7 Haziran Seçimlerinden bugüne Türkiye'nin ana gündem maddeleri 

1-Suriye'deki gelişmeler,  PKK/İŞİD saldırıları ve bunun iç siyasete yansıması. 
2- Fethullahçılarla mücadele. 


Suriye'de yaşanan gelişmelerle paralel ilerleyen PKK'nın şehir savaşları, bombalı saldırılar, HDP'li vekillerin PKK'ya destek olması, CHP'li vekillerin İŞİD üzerinden söylediği yalanlar, HDP'li vekillerin dokunulmazlıkların kaldırılması, AB ile Mülteciler konusunda yapılan pazarlıklar, İŞİD'in saldırıları. 


Bunlar varken Ahmet Davutoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan arasında yaşandığı iddia edilen gerilimden bahsetmek fitnedir. Hadi  sorunlardan bahsedelim. 


28 Temmuz 2015. Gündem,  dokunulmazlıkların kaldırılması. Cumhurbaşkanı, MHP'den gelen HDP kapatılmalı açıklamasına, "partiler kapatılmamalı, ama fert fert birey birey bedelini ödemeliler" açıklamasıyla cevap verdi.


1 Kasım seçimlerinden sonra mart ayına kadar birkaç sefer devam eden bu açıklamalar Mart Ayında gelen Meclis gerekeni yapmazsa, bedelini öder açıklaması sonrası Anayasa teklifine dönüştü. Yani Ak Part+ MHP koalisyonu + en az 10 CHP'li vekilin desteği. Salt çoğunlukla Ak Parti'nin tek başına kaldıracağı dokunulmazlık birden bire anayasa sürecine döndü. Yeterli sayıya ulaşılmazsa ya referandum, ya da meclise iade. 2. seferde aynısı olursa referandum şart. 


Peki Ak parti Temmuz ayında Cumhurbaşkanının söylediğini yapıp 1 kasım seçimleri sonrası HDP'li ve bazı CHP'li vekillerin dokunulmazlığını kaldırsaydı ne olurdu? Şehirlerde çatışma? Kent merkezlerinde bomba? Siyasette hiç azalmayan gerginlik? bunları konuşmak fitnedir. Konuyu değiştirelim. Sahi bu haberi hangi gazete nasıl gördü hatırlıyor musunuz? Kim manşetten verdi kim görmedi bile? 



27 Kasım 2015. Tarihinde tutuklanan Can Dündar için 1 Haziran'da Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklama hala hafızalarda.  Can Dündar tutuklandıktan 1 gün sonra sayın başbakanın yaptığı tutuksuz yargılanabilirlerdi açıklaması da. 1 Aralıkta tekrar tutuksuz yargılanmalı açıklaması geldi. AYM kararıyla tahliye edildiklerinde Cumhurbaşkanınından gelen " bu kararı tanımıyorum" açıklamasına başbakan yardımcısının söylediği "Şahsi görüşüdür" açıklaması. Hay Allah gene fitne.



3 Nisan 2016 Diyarbakır'da konuşan ,  Başbakan Ahmet Davutoğlu PKK 2013 şartlarına dönerse her şey yeniden konuluşulur dedi. 05 Nisan'da konuşan Erdoğan ne demiş  "Artık bu devletin bu teröristlerle oturup konuşacak hiçbir meselesi yoktur, o iş bitmiştir” şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorunun çözümü için başbakanlığı döneminde ‘Demokratik açılım’, ‘Millî birlik ve kardeşlik’ süreçlerinin yaşandığını, attıkları bu adımlara karşılık alınamadığını hatırlattı ve açıklamalarına şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanlığım dönemimde de netice alamayınca ne dedim? Artık bu bakın ‘kaldırılmıştır’ demedim, buzdolabına konulmuştur dedim. Bunu niye dedim? Ha, silah, her şey bırakılır, bu iş biter, bunlar gömülür, toprağa değil betona gömülür veyahut da güvenlik güçlerimiz bunlara bunun bedelini ödetir. Ondan sonra da biz zaten ülkede 79 milyon refah, huzur içerisinde olduktan sonra zaten bunlara ihtiyaç yok, yola devam ederiz, şu anda da atılan adımlar budur.”  Fitne mi? yok canım. 


Ak Parti'de yaşanan  2015 kurultayı öncesi Binali Yıldırım'ın adaylık için nabız yoklaması, MKYK'da yaşanan Erdoğancı kanadın ağırlık kazanması  ve son Ak Parti MKYK'sındaki Teşkilat atama yetkisinin genel başkandan alınmasını nasıl yorumlayacağız? 


Lütfen rica ediyorum bana son bir buçuk yılın haberlerini, köşe yazılarını tek tek döktürtmeyin. Kriz çıkmasından anladığınız Erdoğan'ın Davutoğlu'na Anayasa kitapçığını atmasıysa Erdoğan bunu asla yapmayacak. Hatta medya üzerinden Davutoğlu ile asla karşı karşıya gelmemeye özen gösterecek. Ta ki, artık geri dönüşün olmadığına kanaat getirinceye kadar.