Pinperest

25 Temmuz 2019 Perşembe

Kadın hakları tartışmasında yapılan yanlışlar


“Ben de çok kederliyim kadınların çektikleri cefadan
Ama öyle müşkül bir mesele, halline imkân bulamam.”[1]

İsmet Özel, “Seçmecilik” makalesinde Hint Yarımadasının büyük şairi Muhammed İkbal’in bu sözlerini eleştirir. Özel’e göre İkbal’in yapması gereken, İslam’ın tek doğru olduğunun idrakiyle kederlenmemesi gururla hakikati savunmaktır.

Muhammed İkbal’in bu sözleri sarf etmesinden o tarihlerde Hindistan yarımadasında “İslam’da kadınların hakkı olmadığı” ya da “kadınlara verilmeyen haklar nedeniyle İslam’ın zor durumda kaldığı” gibi tartışmaların yapıldığını anlayabiliriz. İkbal’de sözlerinden de bu yorumlara katıldığını ama elinden bir şey gelmediğini anlayabiliyoruz.

İslam ve kadın konusu İkbal’in vefatından 81 yıl sonra da tartışılmaya devam ediyor. Fakat tartışmanın boyutu o kadar şekil değiştirdi ki vaktiyle eleştirilen Muhammed İkbal’in durduğu yer şimdi gelenekçi olarak adlandırılabilir. Zira artık, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (A.S) aslında öyle söylemediği, yani meselenin aslında “müşkül” olmadığı ve hallinin kolay olduğu iddia ediliyor. 

“Kadın bölümünün sonunda ‘Hz. Peygamber’in kadını aşağılayan, cinsiyet ayrımcılığı yaptığını ima eden herhangi bir söz kendisine mal edilemez’ gibi bir cümle olacak. Yani kitabımızda kadını aşağılayan, cinsiyet ayrımı yapan rivayetler kitapta olmayacak.[2]

2011 yılında bu sözleri Diyanet İşleri Başkanı olarak Hadislerle İslam Projesi için söyleyen Mehmet Görmez, bugün Türkiye’nin en saygın İslam âlimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ona yönelik her eleştiri “Müslümanların geri kalmasını isteyenlerin” söylediği sözler olarak kabul edilip itibarsızlaştırıyor.

İlk başta bu sözlerde bir sıkıntı görmeyebiliriz. Zira “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Hz. Muhammed’in (A.S.) kadınları aşağılaması düşünülemez. Fakat kadının aşağılanmasından kasıt nedir? Bugünün dünyasına kadınlara “anne” demek bile bir aşağılama olarak kabul ediliyor. Cinsiyet ayrımcılığının içine bugün eşcinseller de giriyor? Bu kadar modern ve sürekli değişen terimlerle Hz. Muhammed’in (A.S.) hadislerini ayıklamak ne derece sağlıklı? [3] 

Dahası bu düşünceyi Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla ve “Hadislerle İslam” gibi son derece iddialı bir projenin merkezine koymak ne kadar İslami?

Diyelim ki Hz. Muhammed (A.S)’in ağzından çıktığı kesin olan bir Hadis-i Şerif’te bugünkü değerlendirmelerle kadın aşağılandı. Biz Peygambere imanımızı mı gözden geçireceğiz. Bizim değerlendirmemiz bu kadar önemliyse Hz. Kur’an’dan haşa “nefret ve şiddeti körükleyen” ayetlerin çıkartılmasını isteyenlere tepki göstermemiz ne kadar etkili olur? [4]

Tıpkı Kadın-Erkek eşitliği gibi “nefret söylemi ile mücadele” de bu günün en önemli “ortak” kazanımlarından biri değil mi?

Tartışmanın odağında hep kadınlar

15 Temmuz sonrasında Türkiye’de dindar gençlerin deizme kaydıkları çokça konuşuldu. Konuyu ilk gündeme getirenlerden biri olan İhsan Fazlıoğlu Hoca, “ne Deizmi ateist olan başörtülü öğrencilerim var.” Sözleriyle dikkat çekmişti. [5] Bu açıklamanın sonrasında başını açan, dindarlıktan uzaklaşan ve kadınların hikâyeleri[6], camilerde erkeklerle birlikte saf tutmak isteyen “dindar” kadınların mücadelesi [7] gündemi sürekli meşgul etti. 

İhsan Fazlıoğlu aynı cümleyi “15 Temmuz sonrası erkek öğrencilerim geldi ve ateist olduklarını açıkladılar” şeklinde kursaydı Allah-u alem aynı etkiyi görmeyecekti.

10 yıl önce dalga geçilen meseleler artık devletlerin himayesinde

Amina Wadud, ABD’de erkeklere de imamlık yaptığında kimse onu ciddiye almamıştı. Hatta Wadud Türkiye’ye gelmiş, Cüneyt Zapsu’nun eşinin de katıldığı bir kadınlı erkekli cemaate imamlık yapmıştı. Birkaç hafta konuşulan olay sonra unutuldu gitti. Wadud hâlâ bazı camilerde tuhaf cemaatine imamlık yapıyor ama artık daha popüler bir isim var: Seyran Ateş. FETÖ’cülerin de desteğiyle kurduğu ibadet merkezinde imamlık yapan Ateş, bugün Almanya’nın İslam ve Müslümanlarla alakalı politikalarında sözüne önem verilen 3-5 kişiden biri haline geldi.

Seyran Ateş’in bu projesiyle paralel olarak, namaz kılmak isteyen dindar kadınların camilerden kovulduğunu ve onların ortak bir mücadeleye giriştiğini sürekli okuduk, tartıştık. Oysa hikâye şuydu, camilerde erkeklerle aynı safta namaz kılmak isteyen kadınlar tepki göstermişti. Kadın madem sokakta, okulda, sınıfta, siyasal mücadelede erkeklerle yan yanaydı neden camide olamıyordu? Aslında sorunun kendisi bile asıl sorunun ne olduğunu ortaya koymaya yetiyordu. Barajın kapağını açarsanız evinizin suyun altında kalmasından şikayet hakkınız olamazdı.

Avrupa’da yasak ve “İslam ülkelerinde”  değişim paralel ilerliyor

Avrupa ülkelerinde başlayan yasak furyası ile dindar kadınların peçe takması engellendi. İş burada kalmadı, artık başörtüsü kamusal ve özel alanda yasaklanmaya başladı. Peçe yasağına Tunus dâhil oldu. “Avupa’da dindar erkek ve kadınların ne işi olduğu” sorusunu sormak bile bugün dindarlar arasında gerici olarak tanımlanmak için yeterli. O eşiği aşalı çok oldu. Batılı ülkeler bu yasaklarla kendi “İslamlarını” ortaya koyarlarken, Suudi Arabistan ve İran’da başlayan değişim rüzgârı dikkat çekici. Özellikle Suudi Arabistan’da Kraliyet ailesinin himayesinde Arabistan’da yaşanan değişimin hızı takip edenleri şaşırtan boyutlarda.

Haliyle Türkiye’de bütün bu değişim taleplerinden payına düşeni aldı.

Bugün ülkemizde maalesef dindarlar arasında “camilerde kadınlara arka tarafta namaza durun” demek bile eleştiri sebebi olabiliyor.

 Peki, bu noktaya nasıl geldik?  Buna birden fazla cevap vermek mümkün. 

1-Öncelikle İslami kaynaklarda kadınlara yönelik bazı hakların görmezden gelinmesi ister istemez. bu tartışmaları alevlendirdi. Bugün boşanan kadının çocuğunu emzirmek için ücret talep edebileceğini söylesek, herkes “nereden çıktı bu?” diyebilir.



Ya da “boşanan kadınların iddet süreleri bittikten sonra evlenmeleri gayet doğaldır” cümlesini yüksek sesle söylediğinizde homurdanmalarla karşılaşmanız büyük bir olasılıktır. Merak edenler tefsir kitaplarından Bakara Suresi 231. Ayeti ile 237. Ayetleri arasını okuyabilir. [8]


Hz. Peygamberin eşleriyle olan münasebetini peygamberimizin adını anmadan aktardığınızda, taş fırın erkekliği rahatsız olabilir.

    2-Geleneğin kaybolması. Burada gelenekten kastımın ilim geleneği olduğunu peşinen -belirteyim. Tam da burada itiraz olarak "kadınların kötü durumundan geleneğin sorumlu olduğunu" iddia edenler çıkacaktır. Oysaki hakikat böyle değil.

1784 yılında Şam’da dünyaya gelen büyük İslam âlimi İbn-i Âbidîn, Reddül Redd'ül Muhtar eserinde bir fetvaya yer verir: Dünyanın en doğusunda esir alınan mü’mine bir kadını kâfirler henüz kalelerine ulaştırmadan önce dünyanın en batısındaki Müslümanlar tarafından kuvvetle kurtarılması veya bütün Müslümanların mallarını vermeye de mâl olsa fidye verilip o kadının düşmandan alınması vaciptir.” [9]

Dünya üzerinde hangi kadın hareketi, hangi feminist düşünür bir kadına bu kadar kıymet veriyor?

Şam müftüsü ve Süleymaniye müderrisi Ali bin Muhammed el-Muradi’nin(1719) Rafizi erkeklerin Ehli Sünnet'e mensup kadınlarla evlenmemesi"[10] için yazdığı risale de İslam âlimlerinin kadınlara ne kadar önem verdiğini göstermesi açısından iyi bir örnek.

Risalenin sadece rafizi erkeklere özel yazıldığını zannedenler okuduklarında fena halde şaşırabilirler.

Bugünse maalesef Ehli Sünnet hocalarımız meseleye direkt kadınları eleştirerek başlıyor. 50 yıldır kadını dışarı çıkarma üzerinde bir düzen inşa edip birden bire dışarıda olmalarını da eleştirerek “hadi evinize” dediğiniz anda kusura bakmayın ama sizi kimse ciddiye almaz. 

Sosyal medyada kadınların yaptığı yorumların kepsini alıp “vah bizim halimize” yazdığınızda normalde söylediğiniz doğru sözlerin de bir kıymeti kalmaz. Ya hiç sosyal medya kullanmayacaksınız ya da “emri bil maruf nehyi anil münkeri” hakkıyla yapacaksınız. Hiçbir şey yapamıyorsanız bu âlimlerimizin fetvalarını duyurun.
 
3- Müslüman kadınların da Müslüman erkekler gibi dünyevileşmeden paylarına düşeni almaları. Artık Müslüman kadınlar en ufak bir hayra davet çağrısını bile kendi şahsiyetlerine yönelik bir saldırı olarak değerlendiriyorlar ve bu minvalde karşılık gösteriyorlar.

4-Milli Nizam Partisi’nden bu yana dindar erkekler, dindar kadınlarla birlikte siyaset yapıyor. Hatta kadınların siyasi partilerdeki ve derneklerdeki çalışkanlıkları herkesin malumu. Eğer siyasi mücadeleyi, üniversitelerde okumayı, mücadelenin temeline yerleştirirseniz bu süreçlerin içinde yer alan insanlara bir süre sonra “sen buradan ileriye geçme” demenin pek bir etkisi olmaz. 

5-Kadınlar üzerinden tartışmanın her zaman daha cazip olması. Bugün dindarların lüks yaşamları üzerine tartışanlar başörtülülerin lüks araçlara binmesini eleştiriyor. –Bu konuyu ilk gündeme getirenlerden biri olan Mehmet Bekaroğlu’nun doktorluk yaptığı dönemde “zenginlerin doktoru” olarak tanındığını hatırlatmak gerekir.- Deizme ve ateizme kayan Müslümanlar tartışması hep kadınlar üzerinden yürüdü. Çünkü daha dikkat çekiyor.

6- Yaşadığımız dünyevileşmeye bağlı olarak evlilik yaşının yükselmesi/ evlilikten beklentinin farklılaşması.

Bugün Müslüman kadınlar bile dışarıda ücretli çalışmayı tercih etmeyen kadınları 2. Sınıf görüyorlar. Bununla birlikte erkeklerde nikâhlarına aldıkları eşlerinin ekonomik olarak kendilerine "yük" olmamasını tercih sebebi görüyor. Çocuk yapmanın düşünülmeme sebeplerinden biri de bu "külfet" algısı. Hal böyle olunca da evlilik, kadın ve erkek kavramlarının içi boşalıyor.

Bu altı maddeye başka maddeler eklenebilir. Fakat yazıyı daha fazla uzatmamak için devam etmeyeceğim.

Sonuç olarak: Bugün geldiğimiz noktada Müslüman erkeklerin ve Müslüman kadınların arasındaki ilişkinin Allah'ın bizden istediği noktanın hayli gerisinde olduğu su götürmez bir gerçeklik olarak karşımızdadır. Bu sorunun çözümünde Kadın ve Erkeklerin, Allah indinde kulluk noktasında eşit olduklarını, fakat sorumlu tutuldukları alanların farklı olduğunu idrak etmek önemli bir merhale olacaktır. Ayrıca kadın erkek ilişkilerinde diğer tüm olaylarda olduğu gibi Allah Resulü Hz. Muhammed’in bize en büyük ve güzel olduğunu hatırlamak bizi başka örneklere sapmaktan koruyacaktır. Bu noktada İslam âlimleri, kadınların ve erkeklerin hak ve sorumluluklarını düzgün, tatlı bir dil ile ortaya koyan eserler kaleme almalıdır. –Elbette ki gerçeği eğip bükmeden-.  Unutulmamalıdır ki eğer toplum olarak Allah’ın rızasını kazanacaksak bu sadece kadınlarla veya erkeklerle olacak bir durum değildir.







[1] Üç Mesele, Seçmecilik makalesi sayfa 48. Muhammed İkbal’in etkilendiği en önemli isimlerden birinin İngiliz Oryantalist Thomas Walker Arnold olduğunu İsmet özel söyleme ihtiyacı duymamış. Diyanet’in İslam Ansiklopedisine göre Sir Arnold, İslam’da Tebliğ’in tarihi eseriyle İslam’a yönelik “zorla Müslüman yaptılar” eleştirilerine cevap veriyor. Kitabı okuyanlar etkilenecektir. Fakat yazıldığı dönemin Hindistan’ında Müslümanların İngiliz Sömürgesine karşı harekete geçtiklerini akılda çıkarmamak gerekir.  
[6] Seçilen örneklerin ne kadar doğru olduğuna bakmak için https://twitter.com/_ufunet/status/1137419051607711744

[8] Diyanet Vakfı Mealine göre ayeti kerimenin(231) meali şöyle: Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.
[9] Bu müthiş fetvadan beni haberdar eden Muhammed Köse ağabeye teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder