Pinperest

19 Ocak 2019 Cumartesi

Deizm tartışmalarına kısa bir giriş

Hükümet ile FETÖ'nün arasındaki gerilimin yükseldiği 2012 yılında FETÖ’cü Mümtaz Er Türköne bir iddia ortaya atmıştı: “İslamcılık öldü; Ali Bulaç son İslamcı.” Türköne iddiasına delil olarak İslamcılığın iktidarlara mesafeli olduğunu, İslamcıların artık iktidarın bir parçası olduğu bunun istisnasının ise Ali Bulaç olduğunu söylemişti.


Yazan 1980 sonrası İslamcılığın tarihini yazan ilk isimlerden biri olduğu için hemen değer gören bu söylem aslında FETÖ'nün nefes almak için geliştirdiği taktikti.
O dönem hiç kimse de çıkıp: “Başından sonuna kadar iktidarı amaçlayan bir yapının tetikçisi olarak muhalifliği yüceltmek sana mı kaldı?” sorusunu sormamış dahası "İslamcılığın iktidarı mutlak manada reddetmediğini amacını gerçekleştirmek için eninde sonunda iktidara ihtiyaç duyacağını" söylememişti.
Bu tartışma o kadar büyümüştü ki en sonunda bir sempozyum düzenlendi. FETÖ’nün ülkeyi ele geçirmek için saldırdığı dönemlerde bu ülkenin Müslüman düşünürleri, entelektüel mesailerini “İslamcılık, İslamcılığın ölüp ölmediği, İslamcılığın iktidarla kurduğu/kurması gereken ilişkileri” konularında yazıp çizerek tüketmişti.
Benzer bir süreci şimdi yaşamak aslında beni pek mutlu etmiyor. “Türkiye'de Deizm yükseliyor " tartışmalarını kast ediyorum. Tartışma başladığından bu yana yazılan/söyleyenen çoğu söz midemde rahatsız edici bir ekşilik hissinden başka bir şey katmıyor.
Bir süredir kesin bir kabul olarak sunulan "Türkiye'de Deizm yükseliyor" tartışmalarının ne kadar sağlam bir zemine sahip olduğunu sayın @mister_nu konuyla ilgili ilk yazısında ortaya koydu.  Karşımızda kendini deist olarak kabul edilen ama Amentü’nün bazı şartlarına iman eden bazılarına iman etmeyen tuhaf bir insan topluluğu var. [Tabi sayın mister_nu’nun belirttiği üzere araştırmayı doğru kabul edersek]
Aynı yerlerde yemek yiyen, aynı AVM’lerde takılan, aynı tatil bölgesinde tatil yapan, sosyal medyada benzer takipçi listelerine sahip olan dar bir zümrenin, Allah, peygamber, İman konularında bir tereddüt içerisinde olduğu doğru olabilir. Ama bunlar alarm zilleri çalacak kadar toplumun geneline sirayet etmiş midir bilinmez. Yaşı yetenler hatırlar, Akmar pasajı ve çevresine baktığınızda bir dönem bu ülkede en büyük dini yapılanmanın kendini satanist zanneden rockcı ergen gençlerden oluştuğunu düşünürdünüz.
Deizm tartışmalarında elimizdeki argümanları biraz incelemek istiyorum:

Elimizdeki tek gerçekçi sayı İhsan Fazlıoğlu'nun açıklaması: “15 Temmuz'dan sonra başörtülü öğrencilerimden 17 tanesinin odama gelerek artık ateist olduğunu açıkladığını söyledi.”
Bu açıklamada İhsan Fazlıoğlu’nun 15 Temmuz vurgusu üzerinde durulmayı hak ediyor. 15 Temmuz özelinde ateist olan gençlerin nedenlerini düşünürken benim aklıma birkaç seçenek dışında bir şey gelmiyor.
1- Bu öğrenciler FETÖ gibi dini bir cemaatin bu derece barbarlaşması nedeniyle İslamdan soğumuş olabilirler. Bu da kendilerinin İslam tarihinden bi haber olduklarını gösterir.
2- Bu öğrenciler böyle bir kalkışmaya müsaade eden Allah'ın (haşa) iman edilmeye değer olmadığını düşünüyor olabilirler. Bu da kendilerinin temel akide bilgilerine bile sahip olmadığını gösterebilir.
3- Bu öğrenciler FETÖ'nün başarısız olmasından rahatsız olmuşlardır.
4- Bu öğrenciler hocalarının dikkatini çekmek için durduk yere ahiretlerini tehlikeye atmıştır.
Camiler mi sorun yoksa diliniz başka bir bakla mı saklıyor?

İddialardan bir diğeri memlekette açılan İmam Hatip ve Camilerin çokluğuyla uğraşacağımıza memlekette adaletin tesis edilmesi üzerinde çalışılsa memlekette deizmin bu kadar yükselmeyeceği yönünde. Sırf bu iddia bile tartışılan konunun aslında tartışılmaya layık olmadığını gösteriyor aslında ya neyse.
Sanki memleketimizde gençlerin büyük çoğunluğu 5 vakit namazlarını kılıyor, kılanlarında camide vakitlice namaz kılıyor da cemaatle kıldıkları namaz onları haşa Deizm ve Ateizme sürüklüyor. Oysa biz biliyoruz ki cemaatle namaz kılmaya özen gösterenlerimiz bile camide vaktinde namaz kılmayı pek önemsemiyor. Öyleyse camilerin olayla bir alakası yok. Birazcık iyi niyet ve sakin düşünen bir kafa yapısı bunu anlayabilecekken meseleyi camiye bağlamak art niyetlilik.
Ruşen Çakır'ın bulduğu maden

“Deizm denilen şey aslında İslam’ın kabuk bağlamamış halidir.” Büyük mütefekkir Mücahit Bilici’nin Ruşen Çakır’la konuşmasında söylediği sözler de bunlardı. Mücahit Bey daha sonra twitter üzerinde “bu dinin içinde riyakâr olmaktansa dışında günahkâr olmak evladır” sözüyle İslam’dan kastının bizim anlamadığımız bildiğimiz iman ettiğimiz İslam olmadığını açıklamış oldu. O yüzden onun sözlerinin burada incelemesini yapmayacağım.
Peki, sorun ciddi değil mi? Elbette ciddi. İman gibi üzerinde en çok hassasiyet göstermemiz gereken konuda konuşurken biraz ciddiyet gerekiyor sadece. Bir de “yaşasın Müslüman gençler deist oluyor, öyleyse heybemde sakladığım eleştirilerimi zerk edeyim” kolaycılığına kaçmamak gerekiyor.
Bu zamana kadar kimseden, -yediğimiz içtiğimize dikkat etmiyoruz, helal haram bizim için önemli değil- ya da -"Emrolunduğun gibi dost doğru ol" emri geldiğinde peygamberimiz ve ashabı bir telaş almışken biz kendimize çok güveniyoruz-  gibi eleştiriler görmedim.

Not: Bu yazıyı Nisan ayında Geornalist için yazmıştım. Üzücü ki kapanmış. Geornalist Türkiye'de farklı bir mecra olabilirdi maalesef olmadı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder