Çin’de
başlayan koronavirüs salgını tüm dünyayı etkisi altına aldı. Basit bir örnek
vermek gerekirse 28 Mart tarihinde yazımı bitirirken baktığımda 658.519 vaka
varken şimdiki sayı 848.586 oldu. Virüsün bulaştığı insanlar ve maalesef ölenlerin
sayısı hızla artıyor. Türkiye’de de vaka sayısı artıyor. Evden çalışabilenler
günlerdir evden çıkmadı. Evde çalışma imkanı olmayanlar işe giderken telaş
içinde gidip korunmaya çalışıyor.
Stresliyiz,
günlerdir çocuklarımız evden dışarı çıkmıyor. Bir yere dokunduğumuz zaman
ellerimiz parçalana kadar yıkıyoruz, elimiz yüzümüze değdiğinde panik oluyoruz,
marketten geliyoruz, çocuklara “yaklaşmayın” deyip banyoya koşuyoruz.
Az buçuk kalan
aklımızı da kaybettiğimiz günlerde uğraşmamız gereken tek şey toplumu geren,
bizi paniğe sevk eden, dahası adını sürekli gündemde tutmaya çalışan bir isim.
Maalesef böyle bir isim gündemi virüs bulaşan insanlardan daha çok meşgul
etmeye başladı.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan bahsediyorum.
Hayatımıza
girdiği tarihten bu yana konuşmasına, iş yapmasından ziyade konuşmasına
alışmıştık.
23 Haziran’a
kadar “bekleyeceğimiz bir an bile yok, çalışmamız lazım” diyen ama seçildikten birkaç
gün sonra tatile çıkan bir isim Ekrem İmamoğlu.
İstanbul sel içindeyken tatilini kesmeyen, eleştirilince dönen bir çekim yapıp tekrar tatiline giden bir adam Ekrem İmamoğlu.
İstanbul’da 1994’den bu yana çalışan bir süreç var neticede.
Ekrem İmamoğlu hiçbir şey yapmasa bile öyle ya da böyle bu belediyede işler
yürüyor.
Tüm belediye
seçimleri boyunca belediye başkanlarının
lüks konutları olduğundan İBB’nin o dönemdeki Genel Sekreteri Hayri Baraçlı’nın
tam 3 makam aracı olduğunu ve bunları sergileyeceğini söyleyen Ekrem İmamoğlu
seçildikten sonra bunları sergilemediği zaman da çok şaşırmamıştık.
Ekrem
İmamoğlu’nun Elazığ’daki deprem bölgesini ziyareti de oradan tatile gitmesi de
tepki çekmişti. Ama bu tepkiler öyle anlık gelişti gitti.
Bütün
bunlara bile bir yere kadar tahammül edebiliriz. Neticede elimizden bir şey
gelmiyor. Elimizdeki de bu. Eh 23 Haziran’da da seçildi, çekeceğiz.
Fakat Ekrem
İmamoğlu tüm dünyada paniğe neden olan bu salgının kendisinden rol çalmasını kıskandığı
için midir nedir, salgın Türkiye’de başladığı andan itibaren bir tuhaf
davranıyor.
Neredeyse her gün sokağa çıkma yasağı isterken sokakta kandil simidi
dağıtan bir belediye başkanını tanımlarken kıskançlık dışında pek bir şey
gelmiyor aklıma.
Ekrem
İmamoğlu bir yandan sokağa çıkma yasağı istiyor, bir yandan otobüs sayılarını
azaltıyor. Bununla yetinmiyor Pazar sabahı saat 06:00’da otobüse binen insanları
AK Parti trolü ilan ediyor. Gene yetinmiyor AK Partili Esenler Belediye Başkanının hastanede olduğu yalanını yayan bir twitter hesabının belediyede iş müdür yardımcısı
olduğunu öğreniyoruz.
Salgınla
mücadele ederken bir yandan Ekrem İmamoğlu’nun gündemi meşgul eden uygulamalarıyla
uğraşıyoruz. Misal Jandarma, polis, asker ve diğer belediyelerinin
zabıtalarının bedava yaptığı yaşlı ve kronik hastalara hizmet götürme olayını
153’ü arayıp Yemeksepeti üzerinden parayla yolluyor.
Bununla da
yetinmiyor 65 yaş üstü yaşlıları adeta sokağa davet edercesine ücretsiz ulaşım
haklarının yanmaması için İETT merkezlerine davet ediyor.
“İstanbul’da
sahra hastaneleri kurmamız lazım. Spor salonlarını hastane olarak
kullanabiliriz” dedikten sonra, kendisine İstanbul’daki en büyük hastanelerden
birinin yolunu neden yapmadığı sorulunca, “2017 de yol inşaatını durdurmuşlar”
diyebiliyor. Bu kez hastane inşaatına 2017 de başlanmadığı sorulunca “cevap
vermek istemediğini” sinirle söyleyip kestirip atıyor.
150 lira
dediği kolinin aslında 80-105 arası bir fiyata hazır edilebileceği anlaşılınca
sabun ve kolonya ekleniyor. Valilikten basit bir yazı ile alabileceği izni
almadan yardım kampanyası başlatıyor, bu engellenince ortalığa “yardım etmem
engelleniyor” diye çıkıp feveran ediyor.
Daha komiği İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi için İBB’de pek çok şirketin yönetimini verdiği Murat Ongun çıkıyor bir belediye otobüsüne 50 belediye emekçisini bindiriyor. O 50 kişiden biri hasta ise diğerlerine de bulaşacağından oradan da binlerce kişiye bulaşacağından habersiz ya da haberli (ki bu daha vahim) video çekerek paylaşıyor.
En vahim olaylardan biri ise İBB Mezarlıklar Müdürlüğü'nün İstanbul'da koronavirüs salgınından ölenlerin sayısını Sağlık Bakanlığından farklı açıklaması ve bunu resmi sisteme girmesi. CHP'li vekil eliyle paylaşılan bu bilgi yüzbinlerce insanın ekranına düştükten tam bir gün sonra yerel seçimlerde CHP'den Sultanbeyli Belediye Başkan Adayı olan Mezarlıklar müdürü o girişi "sehven" yaptıklarını söylüyor.
Bugün "sehven" koronavirüsten ölenlerin sayısını yanlış giren bir belediye yarın neler yapar takdir sizin.
Bütün
bunları yaparken en azından kendi kamuoyunu etkilemeyi başarıyor. Çünkü Ekrem
İmamoğlu’nun başarılı olduğu bir alan varsa o da kendi kitlesini etkilemek.
Ekrem
İmamoğlu, bir örneğini Kanada’da gördüğümüz “influencer” siyasetçilerin en
başarılılarından biri. Kamerayı gördüğü anda içerik üretmeyi iyi başarıyor.
Gerçeklik ile pek işi yok. İş yapılıyormuş gibi gösterilir ve güzel bir video
ile paylaşılırsa mesele bitiyor çünkü.
Ekrem
İmamoğlu kameranın kayıt yapmadığını düşündüğü anlarda gerçek yüzünü
gösteriyor. Bazen vatandaşı azarlıyor, bazen İBB Meclis üyesine küfür ediyor,
bazen valiye it diyor. Tıpkı canlı yayının bitirdiğini düşünüp takipçilerine
küfür eden “influencer” fenomenler gibi.
Çünkü artık pek çok kimsenin gerçek ve hakikat ile bir işi yok. Yalan olduğunu bildiği halde haber
paylaşan gazetecilerin muteber olduğu bir dönemdeyiz. Etkileyici içerik üretmekten
başka bir derdimiz yok…
Ekrem İmamoğlu ve ekibinin sıkça gündem olan "icraatlarına" devlet otoritesinin bir çeki düzen vermesi gerekiyor. Türkiye'nin en büyük şehrinin, İspanyol Gribi salgınından sonra dünyanın gördüğü en büyük salgınla, böyle bir yerel yönetim tarzıyla başarılı bir mücadele göstermesi pek mümkün görünmüyor.
Çünkü bir süre sonra şimdiye kadar
özetlediğim tavırlarını mumla aratan yeni içeriklerle karşımıza çıkacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder