Yaklaşık bir aydır Profesör Mustafa Öztürk'ün görüşleri
etrafında dönen tartışmayı takip ediyorum. İslami ilimler noktasındaki
yetersizliğimi bildiğimden konuya dair bir yazı yazmayı düşünmemiştim. Gelin
görün ki mesele hakkında yazmayan kalmadı. Böyle bir vasatta bilgisizliğimden
kaynaklanacak hatalardan ötürü tövbe istiğfar ederek yazıma başlıyorum.
Tartışma nasıl başladı?
Tartışma nasıl başladı?
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir hocalarından
Profesör Doktor Mustafa Öztürk'ün YouTube'da Mustafa Öztürk Arşivi isimli
hesaptan yayınlanan bir video var: "Nasıl Tarihselci Oldum"
Öztürk kahkahaların havada uçuştuğu bu konuşmada Allah Azze
ve Cellenin -haşa- ibne Arapları mutlu etmek için Kuranı Kerim'de yer alan
Cennet tasvirlerinde altın bilezik, ipek elbise ve gılman gibi vaatleri
sıraladığını açıklıyor.
Kendisine kahkahalarla eşlik edilen videodaki Allah
tasavvuru -haşa- çok daha aciz, çıkarcı ve hatta sahtekâr.
Öztürk Doçentliği döneminde ise aynı Cennet tasvirlerinin
Mekke Döneminde cefa ve eziyet çeken Müslümanları motive etmek için Kur'an da
yer aldığını iddia ediyor. Öztürk'ün zihninde kullarını -haşa- kandırmayı
amaçlayan bir Allah tasavvuru o zaman da var.
Mustafa Öztürk’ün bazı görüşlerine devam edelim. 2016
yılında KURAMER’in düzenlediği “İslam Kaynaklarında, Geleneğinde ve Günümüzde
Cihad” konulu sempozyumunda neler demiş:
"Tam bu noktada Kur'an vahyinin mahiyeti ve Hz. Peygamber'e
hem lafız hem mana mı yoksa salt mana ve mefhum tarzında mı indirildiği
meselesi de tartışmaya değer niteliktedir. Zira Kur'an'ın hem lafiz hem mana
itibariyle inzal edildiğini kabul etmek, cihad ve kıtal meselesinde kullanılan
politik dilin bizzat Allah'a ait olduğunu söylemeyi gerektirir. Vahyin salt
mana ve mefhum olarak inzal edildiğini kabul etmek ise söz konusu dilin Hz.
Peygamber tarafından formüle edildiğini, dolayısıyla Allah katından genel
muhteva ve perspektif olarak aldığı vahyin ışığında konjoktürel gelişmelerle
ilgili yol haritasını kendisinin belirlediğini söylemek gerekir ki bize göre bu
ikinci ihtimal daha makul görünmektedir. Aksi takdirde, "Allah'ın
ahlakiliği"[İlhami Güler'in bu isimdeki kitabına gönderme yapıyor] meselesi gündeme gelir."
Devam edelim, “Allah'ın bu ayetleri –Ehli Kitap ve
Yahudilerle savaş- lafzen ve tek tek belirlemediğini, bunun Hz. Muhammed’in
[aleyhissalâtu vesselâm] zihnindeki genel ve kültürel vahiyden istinbat etmiş
tikel referanslar olduğunu” iddia ediyor.
Bir tefsir profesöründen daha ziyade Kur’an-ı Kerim üzerine
araştırma yapan bir oryantaliste ait olduğu izlenimini veren bu
açıklamalar haliyle tepki çekti. –Yazının hacmini arttırmamak için Mustafa Öztürk’ün
Kur’an-ı Kerim’deki Kıssalara dair yorumlarını dâhil etmeyeceğim.
Mustafa Öztürk’e yönelik tepkiler
Tepkinin iki boyutu oldu. Birinci boyutu Mustafa Öztürk’ün
bu görüşlerinin eleştirilmesi oldu. Yazının ilerleyen bölümlerinde Mustafa
Öztürk’ün bu eleştirilere tepkisini ve kendisinin nasıl bir tartışma kültürüne
sahip olduğunu anlatacağım.
İkinci boyutu da Mustafa Öztürk’ün kitapların basan,
KURAMER’e ve KURAMER yayınlarını kitap fuarlarını kendi standında satan Diyanet
İşleri Başkanlığı’na oldu.
Kuramer’e bir çağrı yapan Ebubekir Sifil, “KURAMER, benim
kitaplarımı da basmasın, Mustafa Öztürk’ün kitaplarını da basmasın.” sözleriyle
ne istediğini açıkladı.
KURAMER nedir?
KURAMER [Kur'an Araştırmaları Merkezi] 29 Mayıs Üniversitesi
bünyesinde kurulmuş yapı. Başkanı Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu.
2012 yılında 29 Mayıs Üniversitesi bünyesinde kuruldu. 29 Mayıs
Üniversitesi’nin kurucu vakfı malum Diyanet Vakfı. Vakfın Mütevelli Heyet
Başkanı mevcut Diyanet İşleri Başkanı oluyor.
KURAMER, 29 Mayıs Üniversitesi, Diyanet Vakfı zinciriyle
Diyanet İşleri Başkanlığına ulaştığı için Mustafa Öztürk’ün Allah’a Resulüne ve
Kur’an-ı Kerim’e yönelik hakaretine Diyanet’in sahip çıkmamasının istenilmesi
gayet normaldi.
KURAMER’in savunması
KURAMER yaptığı açıklama ile 2 yıl önceki sempozyumda
söylenen sözlerin kendilerini bağlamadığını ve bunun şimdi gündeme gelmesinin
art niyetli olduğunu açıkladı. Çok sayıda farklı görüşten insan ile
çalıştıklarını da özellikle belirtti.
KURAMER’in İslami ilimler noktasında ne derece farklı
görüşten insanlarla çalıştığını göstermek için internet sitelerindeki bilim
kurullarında çalışan akademisyenlerin listesini vermek işe yarardı. Mehmet
Okuyan, İlhami Güler, Caner Taslaman, Mustafa Öztürk benim ilk gözüme çarpan
isimler.[KURAMER bu listelerin olduğu sayfayı internet sitesinden
kaldırdı. Mustafa Öztürk’ün KURAMER
yayınlarından çıkan iki tane de bireysel kitabı var.
KURAMER’in Başkanı eski Diyanet İşleri Başkanı Ali
Bardakoğlu, tanıtım videosunda kurumlarının "özgün" akademisyenlerle çalıştığını
özellikle belirtiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı Hafız Osman Şahin, Kurra Hafız olduğu için, Abdurrahman Gürses ve İsmail Biçer Hocaefendilerden tashih-i huruf ve aşere takrib icazeti aldığından, Emin Saraç Hocaefendi'den Tefsir, Hadis, ve Fıkıh dersi aldığı için "özgün" kabul edilmemiş olmalı ki KURAMER'in etkinliklerinde kendisini görmüyoruz. Ya da Orhan Çeker Hoca bu ülkedeki en büyük fıkıhcılardan biri olduğundan ciddiye alınmıyor olmalı.
Diyanet kayıtsız kalamadı
Diyanet İşleri
Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu yayınladığı bir basın açıklamasıyla Mustafa
Öztürk’ü ve onunla birlikte düşünen yani Kur’an-ı Kerim’in Lafzen nazil
olmadığını iddia edenleri yerden yere vurdu.
İşte o açıklama:
"Kur’an Lafzı ve
Manasıyla Nazil Olmuştur"
"Son zamanlarda Kur’an’ın mahiyeti ve Kur’an’da yer alan
kıssaların gerçekliği konusunda kamuoyunda tartışmalara yol açan birtakım
iddiaların ileri sürüldüğü görülmektedir.
Söz konusu iddialara göre Kur’an’ın sadece manası bir öz
olarak Hz. Peygamber’e indirilmiş, o da bunu kendi kültürünün kelimeleriyle
söze dönüştürmüştür. Diğer bir iddia ise, Kur’an kıssalarının tarihsel gerçekliğinin
olmadığı, sadece bazı mesajların verilmesi için kurgulanmış anlatımlar olduğu
şeklindedir.
Bu iddialar, hem bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendi ifadelerine,
hem onu insanlığa duyuran Hz. Peygamber’in açıklamalarına hem de tarih boyunca
benimsenen İslam ilim geleneğindeki temel kabullere açık bir aykırılık
taşımaktadır.
Yüce Allah’ın bütün insanlığa gönderdiği son mesajı olan
Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok ayet, onun bütünüyle yani hem manası hem de
lafzıyla Yüce Allah’a ait olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.”
Reddiye versus konuşma özgürlüğü
Mustafa Öztürk’e yönelik eleştirilerin artması üzerine,
Mustafa İslamoğlu, Mehmet Ali Büyükkara, Talha Hakan Alp, Dücane Cündioğlu,
İlhami Güler, Mustafa Çağrıcı, İsmail Saymaz, Yıldıray Oğur, Caner Taslaman,
Sinan Canan, Sait Çamlıca, Akif Beki, İbrahim Kiras, Nihal Bengisu Karaca ve
Ömer Lekesiz destek açıklaması yaptılar. Bu açıklamalar “Mustafa Öztürk süper
konuşuyor, söylediği her şey doğru.” şeklinde değildi.
Pek çok isim
“görüşlerine katılmamakla birlikte” şerhini düşerek başladı Mustafa Öztürk’ü
savunmaya. Dücane Cündioğlu, Talha Hakan Alp ve Hadis, Fıkıh, Tefsir, Kelam,
Akâid, Tasavvuf ve Mantık’ta yüzyılımızın güneşi Eş Şeyh İsmail Saymaz
Hocaefendi açıklamalarında direkt Öztürk’ü eleştirenlere daldı.
Dücane Cündioğlu,
Mustafa Öztürk’ün eleştirilme nedeninin “Ham softaların sırf kokuşmuş öznel
kanılarıyla uyuşmayan görüşleri” olduğunu söyledi.
İslami ilimlerde zirve noktası olarak kabul edilen İsmail
Saymaz Hocaefendi ise "Deve Sidiği içmenin sevap olduğunu söylemediği için" Mustafa Öztürk’ün hedef tahtasına konulduğunu yazdı.
Okuma yazmayı öğrendiğim yıldan bu yana ki 29 yıla tekabül
ediyor, basını takip ederim; bu süre içerisinde deve sidiği içmek sevaptır,
içen sevap işler diyeni duymadım. Olay özetle şu: “Hz. Peygamber Medine'ye
geldiğinde rahatsızlanıp karınları şişen bir gruba ‘belli bir bölgedeki bir cins
devenin’ sidiğinin içmelerini öneriyor.” Bu hadisten alınacak en büyük ders,
insanların hastalıklarında bazen –insan için pis kabul edilen- bazı şeylerde
şifa olabileceğidir. Yani ancak “farmakoloji” ve hadis ilminin konusuna
girebilecek bir konu, Caner Taslaman'ın elinde bir kavanoz deve sidiği ile
program program gezmesi nedeniyle sanki sünnetin temel meselesiymiş gibi
algılandı. Elifi görse mertek zannedecek İsmail Saymaz’ı şimdiye kadar kimsenin
uyarmamış olması da bizim ayıbımız.
“Değerli tefsirci Mustafa Öztürk”ü savunmak için uzun bir
zincir yazan Talha Hakan Alp ise, Öztürk’ün görüşlerinin cımbızla çekildiğini
iddia ediyor. Dahası Öztürk’ün söylemlerinin “ateist ve deist çevrelerin
Kuran’a ve İslam’a yönelik eleştiri ve saldırılarına karşı Kuran ve İslam’ı
koruma adına alternatif vahiy kuramlarını devreye sokarak ilgili eleştiri ve
saldırıların önünü almaya çalıştığını suçlandığı ifadelerinden de anlamak
mümkün. Gerek konuşmaları gerek yazılarından anladığım kadarıyla, Öztürk’ün,
suçlandığı açıklamalarının inançsızlığından değil, bilakis inancıyla
ahlakî-vicdanî duruşunu telif edebileceği uygun bir kuram arayışından
kaynaklandığını ve nihayet inancını koruma çabası verdiğini düşünüyorum." ulvi bir gerekçeye dayandığını iddia etti.
Blogumda da misafir ettiğim ve vaktiyle tanıdığım tanımadığım herkese ilmini ve
dine bağlılığını övdüğüm Talha Hakan Alp’in bu görüşlerini ayrı bir tartışma
konusu yapmak mümkün. Sadece aklıma
takılan 3 soru var:
1-Müslümanların, Ateist ve Deistlerin saldırılara karşı
Kur’an ve İslam’ı korumak gibi bir çaba içerisine girme zorunlulukları mı
vardır.
2-Mustafa Öztürk, görüşlerinin doğru olduğunu hatta İmam
Maturidi’nin de bu görüşte olduğunu söylediği halde biz niye cımbızlandığını
iddia ediyoruz?
3-Talha Hakan Alp’in de yazarı olduğu Rıhle dergisinde 2008
yılında bile tenkid edilen Mustafa Öztürk’ün görüşleri neden şimdi tartışılmaz
oldu?
İlahiyatçılara had bildirilemez!
Öztürk’ü korumak amacıyla kaleme alınan bir yazıda, sürecin
ilahiyat ve diyanet işleri başkanlığına had bildirme noktasına geldiğini ve
bunun engellemesi gerektiğiydi.
Ehli Sünnet âlimlerine, Ashabı Kiram’a, Hz. Peyhamber’e
hatta ve hatta Allah azze ve celleye yönelik –haşa- had bildirme metinlerinin
kaleme alındığı ilahiyat camiasına neden eleştiri yapılmaz bunu anlamadım.
Böyle bir ortamda nasıl özgür ve özgün düşünceden bahsedeceğiz onu bilmiyorum.
Mustafa Öztürk’ün eleştiriler karşısındaki tavrı
2013 yılında kendini eleştiren bir ilahiyatçı akademisyene
telefon açıp küfür eden Mustafa Öztürk, bu kez kendisine yönelik eleştirileri
büyük bir olgunlukla karşıladı, yazmak isterdim ama işin aslı pek öyle olmadı.
Mustafa Öztürk'ün 2015 yılında kendisini eleştiren bir akademisyene ettiği küfürler Öztürk kendisini eleştirenleri önce eleştirenleri “Atasoy Müftüoğlu’nun ifadesiyle din manyağı olmakla” suçladı. |
Sonra İmam Maturidi
ve İmam Suyuti’nin de kendisine benzer şeyler söylediğini hem yazısında hem de
konuşmalarında ifade etti.
Sonra Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun
kendisini eleştiren açıklamasına tepki gösterdi. Oysa kendisi İman
Sempozyumu’nda yaptığı konuşmasının sonunda İstanbul Valisi ve Üsküdar
Kaymakamı’na açıkça ricada bulunarak “bu sempozyuma yönelik eleştiriler
getirenlerin hukuk içerisinde susturulması gerektiğini” söylemişti. Ayrıca
Diyanet vahye dair bir konuda konuşmayacaksa hangi konuda konuşmalıydı ki? Hem
Mustafa Öztürk, Diyanet Vakfı bünyesindeki KURAMER’de çalışmayı kendisine
yediriyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu konuda açıklama yapmasını
sineye çekmeliydi.
Öztürk’ün kendisine
yönelik eleştirilere getirdiği cevaplardan bir diğeri ise kendisinin 17 Aralık
FETÖ darbesi sonrası ilk konuşan isimlerden biri olduğu için cezalandırıldığı
yönündeydi. Bunun ne kadar başı boş ve saçma bir açıklama olduğunu, kendi
gazetesinin, FETÖ elebaşını yıllar yıllar önce “jiletle doğrayacağını”
açıklayan Kadir Mısıroğlu’na yönelik linç kampanyasının merkezinde olmasıyla
anlayabilirdi.
İmam Maturdi’nin hakkı
Mustafa Öztürk’ün kendini savunmak için sık sık başvurduğu
“Kendi görüşlerinin İmam Mâtûridi tarafından bin yıl önce söylendiği” iddiası,
Melikşah Sezen, Hüseyin Avni Kansızoğlu ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri
Yüksek Kurulu’nun açıklamasıyla yalanlandı. İmam Maturdi hakkında iki kitabı olan
Melikşah Sezen, yazısında “Maturidi’nin eserinde bu görüşe yer verdiğini ama
eserinin zaten değişik görüşlerin cem edilmesi üzerine yazıldığını ve bu görüşe
yer verdikten sonra reddettiğini” açıklıyor. Diyanet ve Hüseyin Avni Hoca’da
aynı görüşte. Öztürk henüz bu konuda bir açıklama yapmadı.
Diyanet’in tavrının eleştirilmesi
Diyebilirim ki bu tartışma ortamının içerisinde Mustafa
Öztürk’ü en çok yıpratan Din İşleri Yüksek Kurulu’nun açıklaması oldu. Zira
kurumsal olarak bu açıklamanın yapılması Öztürk ve destekçilerinin “Bizim
üzerimizden diyanet işlerine had bildiriliyor” iddiasını çürüttüğü gibi,
yapılan çarpıtmayı da çok açık bir şekilde ortaya koydu.
Sürekli televizyona çıkan, "değerli hazirunlar" önünde konuşmalar yapan Mustafa Öztürk'ün KURAMER bünyesinde çalışarak sağladığı meşruiyeti, Diyanet İşleri Başkanlığı açıklaması aldı duvara çaldı ve çöpe attı. Öztürk'ün ve destekçilerinin Din İşleri Yüksek Kurul üyelerini sürekli suçlamasının nedeni bu.
Sürekli televizyona çıkan, "değerli hazirunlar" önünde konuşmalar yapan Mustafa Öztürk'ün KURAMER bünyesinde çalışarak sağladığı meşruiyeti, Diyanet İşleri Başkanlığı açıklaması aldı duvara çaldı ve çöpe attı. Öztürk'ün ve destekçilerinin Din İşleri Yüksek Kurul üyelerini sürekli suçlamasının nedeni bu.
Bitirirken,
Öztürk tüm meşruiyetini, 17 Aralık sonrası FETÖ’yü eleştiren
yazılarına borçlu biri. O tarihten bu yana çıktığı televizyon programlarının
katıldığı etkinliklerin listesine bakmak yeterli. Diyanet Vakfı’nın himayesinde
yürüttüğü çalışmalarsa onun etki alanını arttırıyor. Gel gelelim kendi
görüşlerinin tartışılmasını, eleştirilmesini, çürütülmesini de hiç mi hiç
sevmiyor.
Misal, 2016 yılındaki bir konuşmasında “Eğer içinizde biri
varsa ve ‘yok hocam, ben ayetleri tek tek asıl sahibine sorup manasını
öğreniyorum, o yüzden size itirazım bizzat Allah'tan geliyor, yani Allah 'o
ayet Mustafa'nın çevirdiği gibi değil' dedi bana’ diyorsa boynum kıldan ince,
ona bir şey diyemem. Ancak biliniz ki bir ayeti yorumlayış biçiminiz
yetiştiğiniz çevreden, elinize tutuşturulan kitaplardan veyahut bir yerde
yaptığınız tefsir dersinden elde ettiğiniz kanaatten ibarettir. Öyleyse ‘Allah
böyle diyor’ diyerek bizi suçlamanız ne ilim ahlâkına ne Müslüman ahlâkına
yakışmaz.” Sözleriyle kendisinin eleştirilmesine tepkisini ortaya koyuyor.
Dahası, siyaseten Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’a en
muhalif gazetelerden birinde yazmasına rağmen kendisine yönelik her eleştiriyi
siyasî iradeye yönelik bir kalkışma gibi değerlendiriyor.
Fakat kendisi ağzını açtığında her türlü görüşü gönül
rahatlığıyla söyleyebiliyor. Burada da tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Öztürk
sırf akademisyen diye her türlü görüşten eleştiriden münezzeh midir?
Geldiğimiz noktada acı olan şey şudur: Ehli Sünnet alimlerinin, Müçtehit İmamların, Ashabı Kirâm’ın, Hadis ve Hz. Muhammed
Mustafa’nın (A.S) Risâleti’nin hatta ve hatta Allah Azze ve Celle'nin bile -haşa- eleştirilmesinin normal kabul edildiği bu vasatta,
Öztürk’ün dile getirdiği, Ömer Özsoy ve İlhami Güler gibi isimlerin de katkı yaptığı görüşleri
“akademik özgürlük ve özgünlük” olarak kabul ediliyor ve eleştirilmesi dahi
“DEAŞ, Taliban, El Kaide [hepsi birbirinden ayrı olsa da] zihniyeti olarak
yaftalanıyor.
İlaveten, “Türkiye’de Deist sayısı artıyor.” argümanının hem
Mustafa Öztürk’ün görüşlerini eleştirmek hem de onu savunmak için
kullanıldığına şahit olduk. Yukarıda bahsettiğim üzere Talha Hakan Alp, Öztürk’ü
savunmak için Ateist ve Deistlerin saldırısından bahsederken, İhsan Şenocak’ta
Öztürk’e neden karşı geldiğini “seni dinleyenler Ateist oluyor, Deist oluyor.” Sözleriyle
dile getirdi. Sanki dinleyenler arasında Deist olmasa, Öztürk’ün sözleri düzeltmeye
ihtiyaç yokmuş gibi.
Son olarak; İslami ilimlerin Türkiye’de çok ciddi bir
şekilde ele alınması gerekiyor. İslam âlimleri eserlerini niçin yazmıştır? O
eserlerin yazılış metotları nelerdir? Nasıl anlaşılmıştır? Üzerine yazılan, şerh ve haşiyeler nelerdir? Soruları ve
diğerlerine cevap verecek, ehlisünnet âlimlerinin sayısının artması hayati bir
mesele haline gelmiştir. Bir yandan bu sorulara cevap vermek, bir yandan da nasıl
bir Allah’a inanıyoruz? Ahiret nedir? Melek nedir? Peygamber nedir? Kur’an-ı
Kerim nedir? Sorularının cevaplarının tekrar
tekrar talim edilmesi en öncelikli meselemiz olmalıdır.