1979 İran Devrimi sonrası tüm dünyada İran ve Şiiliğe yönelik
oluşan muhabbet, Hizbullah'ın İsrail ile giriştiği mücadeleden görece zaferle
ayrılması sonrası zirve noktaya ulaşmıştı. Öyle ki Hizbullah Lideri Hasan
Nasrallah Arap Yarımadasının en sevilen lideri olmuş, mezhep taassubunun artık
son bulması gerektiği, sorunların tarihsel bir takım meselelerden kaynaklandığı
iddia edilmişti.
2011 yılında
başlayan Suriye Kıyamı'na İran ve onun kontrolündeki Hizbullah ve Irak şii
grupların karşı çıkması hatta Beşer Esed rejimine destek olarak taraf olması bu
muhabbeti sonlandırdı. Şimdi karşımızda her açıklamasında Şii vurgusu yapan,
katliamcı, Kabe'yi ele geçirmekten bahseden bir İran vardı. Ümmetin Vahdeti
Şiiliğe geçiş ile ancak mümkün olacaktı. Suudi Arabistan'ın idam
ettiği Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr öyle diyordu.
Rıhle
Dergisinde Şiiliğe dair yazdığı makalelerle tanıdığım Serdar Demirel hocamız
Akit Gazetesindeki köşesinde Hamaney'in Mehdi ile görüştüğü haberine dair bir yazı yazı
yayınladı. Yazıda Mehdiliğin Şia itikadındaki yeri ve bu haberin ne gibi olaylara
gebe olacağını yazdı. Aslında Hamaney/ Mehdi irtibatına dair ilk açıklama bu
değildi. 2009 yılında İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası
yaşanan olaylarda, Reformcuları destekleyen Haşimi Rafsancani Velayati Fakih
kurumunun değişmesi için Kum kentinde bir takım görüşmeler yaparken Hamaney Mehdi’nin
gelişi yakın tüm islam ülkeleri ortak ordu kurmalı açıklaması yapıyordu. 2009
yılında tehlikede gördüğü makamını kurtarmak için Mehdi açıklaması yapan
Hamaney 2016’da İslam Coğrafyasında daha fazla katliam yapmak için Mehdi’yle
görüştüğü açıklanıyor.
Türkiye’de
hakim olan kültürel ve siyasi atmosfer Müslüman gençlere yıllardır İran’ın bir
düşman olmadığını empoze etti. İran bizim için, Füruğ Ferruhzad’ın şiirleri, Mecid
Mecidi’nin filmleri, Farid Farjad’ın kemanı, Azam Ali’, Muhsin Namcu şarkıları
olarak kaldı. İran kültürüyle ilgilenmek bir entelektüellik nişanesi olarak
görüldü.
Eğer
İranlı siyasi/dini liderle ilgili bir
şeyler yazılacaksa Pink Floyd’un şarkısıyla anılan Humeyni’nin mütevazi hayatı
vardı. Ya da Seyyid fitnesavar Hasan Nasrallah vardı, en fazla Siyah
yorgunluğu. Onun dışında İran Kudüs geceleriydi, İsrail’in korkulu rüyasıydı.
“Hem İslam Inkılabı Lideri İmam Humeyni”
ashaba küfür edilmesini yasaklamıştı.
Velayati
Fakih, Taklidi Merci, Ayettullah el Uzma, İmamet, Taklidi Merci, Şiilikte
Nübüvvet ve Sahabe’nin konumu/tanımı ve buna bağlı olarak Şii Hadis Usulü tam
olarak konuşulmadı. (İSAM makale sayfasında anahtar kelime olarak Şii ve Hadis’i
yazdığımda çıkan makale sayısı 2. ) Oysa İSAM bünyesinde Ehli Sünnetin Hadis
Usulünü irdeleyen çok sayıda makale hatta kitap vardı. Örnek olarak Hadis
Rivayetinde Râvi Tasarrufları ve Doğurduğu Problemler kitabını gösterebiliriz.
Ya da Diyanet İşleri Başkanı sayın Mehmet Görmez’in “Sünnet ve Hadis'in
Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu ve Yeni Bir Metodoloji İçin
Atılması Gereken Adımlar” makalesini.
Ehli Sünnetin bütün hadis
müktesebatının “eksikliklerini, zaaflarını” yazanlar, Kutbul Erbaa’ya(
El-Kâfi-Men Lâ Yahduruhu'l Fakih -Tehzibu'l Ahkam, El-İstibsar ) dair
bilgilendirici bir açıklama bile yapmadı. Kendi imkanlarıyla yapanları da Mezhepçi, vahdeti bozan, direniş eksenini
kıran, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden, dini hevasına uyduranlar olarak
yaftaladı.
Serdar Demirel hocanın yazısında
ve makalelerinde sık sık başvurduğu, Şİİ’liğin temel hadis kitaplarından olan
KAFİ’nin internette bulduğum tercümelerinden birinde, kitabın Mehdiye arz edildiği ve ismini
bizzat onun verdiği yazılıyor. Kitabın Tercümesini Vahdettin İnce, Türkçe metni
gözden geçirilmesini de Prof. Dr. Hüseyin Hatemi yapmış.
Eserin Önsözünde yazılana göre,”
Faziletli bir zat, bu değerli eser hakkında şu övgü dolu sözleri söylemiştir:
Ehl-i sünnet arasında buna benzer bir hadis kitabı bulunmaz. Hadisle ilgili her
alanda el-Kâfi gibisi yoktur. Bu eser ilâhî ilimlerin tümünü kapsamaktadır.
Hatta bu eserin metin ve senet zinciri bakımından Ehl-i Sünnet'in altı sahih
hadis kitabından fazlası vardır, eksiği yoktur. (Nihayetu'd-Dirayeh, s. 9,
218-219)”
Yazının sonunda El Kafi’de yer
alan bazı Hadisleri aktarmadan Kuleyni’nin kitabındaki hadislerin neredeyse
%95’nin senetlerinin Hz. Muhammed (A.S) ‘e ulaşmadığını ufak bir bilgi olarak
hatırlatayım. Ümid ediyorum ki
ağızlarını her açtıklarında Hz. Muhammed’in bir fani olduğunu, dinin sadece
Kur’an’la anlaşılacağını, Ehli Sünnet alimlerinin çoğu şeyi bilmediğini,
bildikleri şeyleri de hevalarına uydurduklarını söyleyen değeri müçtehit
imamlarımız (allah onlara akıl fikir ihsan etsin) bu saldırılarından fırsat
bulurlarsa bizlere ŞİA’nın temel kitaplarını anlatacaktır. Çünkü onlar
kendilerine saldıranların dediği gibi Ehli Sünnet düşmanı, Şii Muhibbi değil
doğru yolun araştırmacıları hatta yol göstericileridir.
Ehli Sünnet alimlerimiz de
Şİİ’liğin temel görüşlerini (takiyye’den arındırılmış haliyle ) Türkçeye
çevirmelidir. Böylece meselenin aslında nerede tıkandığı/koptuğu net bir
şekilde ortaya çıkacaktır.
...Muhammed b. Müslim,[1] Ebu
Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini bildirdi:
«Allah, aklı yaratınca onu
konuşturdu, ardından ona: "Beri gel." dedi, akıl beri geldi. Sonra:
"Geri git." dedi, akıl geri gitti. Sonra şöyle buyurdu: İzzetim ve
celâlim hakkı için senden daha sevimli bir şey yaratmış değilim. Senin eksiksiz,
olgun halini ancak sevdiğim kimselere bahşederim. Sadece sana emreder, yalnız
sana yasaklarımı yöneltir, sırf seni cezalandırır ve yalnızca seni
ödüllendiririm.»
...Esbağ b. Nubate, Ali b. Ebu
Tâlib (aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Cebrail, Âdem
(aleyhisselâm)’ın yanına indi ve dedi ki: "Ey Âdem! Üç şeyden birini
seçmeni önermekle emrolundum. Birini seç, diğer ikisini bırak."
Âdem ona: "Ey Cebrail! Bu üç
şey nedir?" diye sordu.
Cebrail: "Akıl, hayâ ve
dindir." dedi.
Âdem: "Ben aklı
seçtim." dedi.
Bunun üzerine Cebrail hayâ ve
dine: "Haydin dönelim, onu bırakın." dedi.
Hayâ ve din dedi ki: "Ey
Cebrail! Bize, akıl neredeyse siz de orada olun." diye emredildi. Bunun
üzerine Cebrail: "Öyleyse size emredildiği gibi hareket edin." dedi
ve geldiği yere doğru yükseldi.»
...İsmail b. Merrar şöyle rivayet etmiştir:
Hasan b. Abbas el-Marufî İmam Rıza (Ali b. Musa
aleyhisselâm)'a şöyle yazdı:
"Sana kurban olayım! Bana resul, nebi ve imam
arasındaki farkı haber ver." (Kavi der ki) İmam şöyle yazdı veya söyledi:
«Resul, nebi ve imam arasındaki farka gelince: Resul: kendisine Cebrail adlı
melek inen kimsedir. O, Cebrail'i görür, sözlerini işitir. Cebrail ona vahiy
indirir. Bazen onu rüyasında da görür. İbrahim (aleyhisselâm)’ın gördüğü rüya
gibi.
Nebi ise ses işitir (meleğin şahsını görmez). Bazen de
meleğin şahsını görür; fakat sesini işitmez. İmam ise sözleri işitir; ama
meleğin şahsını görmez.»
..Davud er-Rakkî, Salih Kul (Musa b. Cafer aleyhisselâm)'dan
şöyle rivayet etmiştir:
«Allah'ın kulları üzerindeki hücceti (kanıtı) ancak
imamın varlığı ve tanınması ile gerçekleşmiş olur.»
...Ebu Herase, Ebu Cafer (Muhammed Bakır
aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:
«Eğer imamın varlığı ortadan kaldırılsa, yeryüzü bir
saat geçmez denizin içindekilerini dalgaya tuttuğu gibi üstündekilerini dalga
dalga sarsar.»
...İbn Uzeyne şöyle rivayet etmiştir:
Bize birden çok kişi İmam Muhammed Bakır veya İmam
Cafer Sadık (aleyhisselâm)’dan birinin şöyle dediğini anlattılar: «Kişi (kul)
Allah'ı, Resulünü, bütün imamları ve zamanının imamını tanımadan, meselelerini
zamanın imamına götürmeden ve verdiği karara teslim olmadan gerçek mü'min
olamaz.» Ardından İmam şöyle buyurdu: «Bir insan ilk imamı tanımadan son imamı
tanıyabilir mi?»
...Zerih şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a Nebimiz
(sallallahu aleyhi ve âlihi)’den sonraki imamları sordum.
Buyurdu ki: «Önce Emir'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib)
imamdı, sonra Hasan imam oldu, sonra Hüseyin imam oldu, sonra Ali b. Hüseyin
imam oldu. Sonra Muhammed b. Ali (aleyhimusselâm) imam oldu. Kim inkâr ederse
Allah Tebareke ve Teâlâ’yı ve Resulü (sallallahu aleyhi ve âlihi)’yi tanımayı
inkâr etmiş gibi olur.»
Dedim ki: Sonra sen mi imam oldun? Sana kurban
olayım.
Bu soruyu üç kere yönelttikten sonra İmam bana şu
karşılığı verdi: «Allah, Tebareke ve Teâlâ’nın yeryüzündeki şahitlerinden biri
olasın diye sana anlattım.»
...Ebu Hamza es-Sumalî şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle
dediğini duydum: «Musa (aleyhisselâm)’ın levhaları bizim yanımızdadır. Musa'nın
asası bizim yanımızdadır. Biz, nebilerin mirasçılarıyız.»
...Eban şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle
dediğini duydum: «Benim soyumdan bir adam gelip, Davud oğullarının hükmüyle
hükmedip, kendisinden herhangi bir kanıt istenmeksizin herkese hakkını
vermeden kıyamet kopmaz.»
...Ammar es-Sabbatî şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'a dedim ki:
"Hükmettiğiniz zaman ne ile hükmedersiniz?"
Buyurdu ki: «Allah'ın hükmüyle ve Davud
(aleyhisselâm)’ın hükmüyle, hakkında herhangi bir şey bilmediğimiz bir şey
karşımıza çıktığı zaman, buna ilişkin hükmü, Rûhu'l-Kudüs'ten alırız.»
...Cuayd el-Hemdanî şöyle rivayet etmiştir:
Ali b. Hüseyin (aleyhisselâm)'a dedim ki: "Hangi
hükümle hükmedersiniz?"
Dedi ki: «Davud soyunun hükmüyle. Bir meseleye ilişkin
hükmü bulma hususunda zorlanırsak, buna ilişkin çözümü Rûhu'l-Kudüs'ten
alırız.»