Pinperest

24 Temmuz 2014 Perşembe

Kahraman Liberaller, Korkak Müslümanlar

Bu yıl 28 Şubat'ı anma ve yaşatma bayramı tahminimizden fazla sürdü. Galiba ülke olarak ihtiyarlıyoruz, eskisi gibi üç günde gündem tüketip yeni bir gündeme yelken açma kalmadı artık. Aslında bir olayı uzun uzun tartışmak iyi oluyor. Herkes eteğindeki taşları döküyor, saflar sıkılaşıyor.

28 Şubat tartışmalarının merkezine bu yıl "rövanşizm" oturdu. 28 Şubat darbesinin işbirlikçilerinin yargılanması gerektiğini söyleyenler, rövanşist olmakla suçlandı. Nazlı Ilıcak ve Ahmet Hakan bunu daha üstüruplu bir dille ifade etmeye çalışırken, Yıldıray Oğur "Korkaksınız siz" başlıklı yazısında "28 Şubat'ta Müslümanlar korktu, liberaller sizi destekledi, şimdi ne hakla onları eleştiriyorsunuz?" demeyi tercih etti.

 Yazıyı okuduğunuzda, 28 Şubat'a Kavakçı'nın yanında duran Ilıcak ile onu programında ağırlayan Ahmet Hakan'dan mülhem "müdâfa-ı hukuk cemiyeti"nin şanlı bir direniş sergileyerek karşı çıktığını düşünebilirsiniz. Oğur'un ifadesiyle; "28 Şubat'ın rövanşına talip olanlara, arşiv karıştırıp racon kesenlere sormak hakkımız: Peki o günlerde siz ne yaptınız? Tabii korkmaktan başka..."

Ertuğrul Kürkçü veya Sevilay Yükselir söz konusu olduğunda "arşiv karıştırıp racon kesmekten" imtina etmeyen Oğur gibi biz de arşivi hakem kılıp, Kavakçı'nın Meclis'e girmesinden, yani 1 Mayıs 1999 tarihinden önce ve sonra olanlara (MAZLUMDER'in hazırladığı "Türkiye'de ve Dünyada  Başörtüsü Yasağı Kronolojisi" ile Pınar Yayınları'ndan çıkan "28 Şubat: BinYılın Sonu" isimli çalışmalardan yararlanarak) bir bakalım.

KRONOLOJİK BİR HATIRLATMA

1 Ağustos 1997: 8 Yıllık kesintisiz eğitimi protesto etmek için Cuma namazı çıkışı eylem yapan gruba polis müdahale etti.

9 Ekim 1997: Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'ye

10 Kasım'da söyledikleri nedeniyle 1 yıl hapis cezası verildi.

15 Aralık 1997: Atatürk ilke ve inkılaplarına uymadığı gerekçesiyle Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Beşir Atalay görevden alındı.

16 Ocak 1998: Refah Partisi kapatıldı. Necmettin Erbakan ve altı partiliye, beş yıl siyaset yasağı getirildi.

2 Nisan 1998: İçişleri Bakanlığı, irticai faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle 300 belediye başkanı hakkında soruşturma başlattı.

16 Nisan 1998: Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, MÜSİAD üyesi 17 işadamını gözaltına aldı.

21 Nisan 1998: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 ay hapis cezası aldı.

24 Mayıs 1998: İslami vakıfların yöneticilerinin evleri basıldı. Ankara DGM, MÜSİAD'a kapatma davası açtı.

3 Haziran 1998: İstanbul Üniversitesi yönetimi, Doç. Dr. Sevgi Kurtulmuş'u başörtülü olduğu gerekçesiyle ihraç etti.

11 Ekim1998: Bütün Türkiye'de yüz binlerce insan başörtüsü yasağını "İnanca Saygı ve Düşünce Özgürlüğü için El Ele" eylemiyle protesto etti. Polis müdahalesi sonrası 600 kişi gözaltına alındı.  Gözaltına alınanlar arasında, Ahmet Taşgetiren, Abdurrahman Dilipak ve Milli Gazete Yazı İşleri Müdürü Ekrem Kızıltaş da vardı. Eyleme katıldığı için Van 100. Yıl Üniversitesi Dekanı Prof. Dursun Odabaşı dekanlıktan attı.

Şimdi de Kavakçı'nın Meclis'e girmesine iki ay kala yaşananlara bakalım:

16 Mart 1999: Ankara DGM, kapatılan Refah Partisi milletvekilleri Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz ve Hasan Hüseyin Ceylan'ın idamını istedi.

22 Mart 1999: Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Fazilet Partisi'nin kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdu.

3 Nisan 1999: Ankara DGM, Necmettin Erbakan, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Zeki Ergezen ve Ömer Vehbi Hatipoğlu için idam istemiyle fezleke hazırladı.

Elbette yaşananlar sadece bunlardan ibaret değildi. Yıldıray Oğur isterse, ona kişisel 28 Şubat maceramı da anlatabilirim. İmam Hatip Lisesi'nde öğrenciyken yaşadıklarımızı, gittiğimiz sohbetlerde fişlenmelerimizi, okulumuza gelen tehdit telefonlarını, okuldan atılan başörtülü öğretmenlerimizin dik duruşlarını anlatabilirim. Ya da Kâzım Karabekir ve Küçükköy İmam Hatip Liseleri'ne gönderilen keskin nişancılardan bahsedebilirim. Ya da sohbetine gittiğimiz bir âlimin saçma sapan bir nedenle tutuklanmaya çalışılmasını, ailesinin medyada afişe edilmesini...

BİRAZ DA BEN SORU SORAYIM

Bu noktada, Müslümanları hizaya çekmeye alışık olan Oğur'a birkaç soru yöneltmek haddimiz midir bilemiyorum ama aklımdakileri paylaşmak isterim:

1. 28 Şubat'ta İslami kesimi ve özellikle Fazilet Partisi mensuplarını, Kavakçı'nın ardına gizlenerek "korkaklıkla" suçlayan Oğur, acaba ne yapılmasını bekliyordu? Üyeleri idamla yargılanan, partisi daha önce defalarca olduğu gibi kapatmanın eşiğine getirilmiş olan Fazilet Partilileri "korkaklıkla" değil, olsa olsa böyle bir sistemde başörtülü aday gösterdiklerinden 'cahil cesareti'yle suçlamak daha hakkaniyetli olmaz mı?

2. Fazilet Partisi, onca baskıya rağmen en azından başörtülü bir vekil adayı gösterebilmişti. Hâlâ başörtülü vekil göstermeyen AK Parti hakkında, neden geçtiğimiz dönem Oğur'un kâleminden bu kadar ağır bir eleştiri okuyamadık?

3. Askerin siyaset yolunu tıkadığı, apoletli yargının hukuku askıya aldığı bir dönemde hakkını aramak isteyen Müslümanlara siyasetin ve hukukun alanı kapanmıştı. O halde Oğur'a göre illegal yöntemler mi seçmeliydi? O dönem "Gerekirse silah bile kullanırız" diyen bir cunta ile çatışmaya mı girilmeliydi?

4. Mavi Marmara katliamı sonrası, İsrail askerlerini güvertede tahta çubuklarla karşıladıkları için, gemidekileri eleştiren Yıldıray Oğur ile "Korkaksınız siz" yazısını yazan Yıldıray Oğur gerçekten aynı kişi midir?

5. 28 Şubat'ta doğru yerde durduğu için Nazlı Ilıcak'ı eleştirenleri yerden yere vuran Oğur, 12 Eylül darbesine karşı çıkmış olan Yalçın Küçük'le ilgili ne düşünmektedir?

6. 28 Şubat'ta en az Ilıcak kadar dik durmuş olan Nuray Mert'in suçu ne? Onu neden eleşti-rilerinden muaf tutmamıştır?

7. Ayrıca 'rövanşistleri' eleştirdiği bu yazıyı yazarken, rövanşizm tartışmasını 'müstakbel tutuklular' listesi yayınlayarak başlatan yazının, yazı işleri müdürü olduğu gazetede yayınlandığının farkında mıdır?

Müslümanları 'yola getirme' ihtiyacı içinde olduğu anlaşılan Oğur, bunu Mavi Marmara şehitlerinin veya Kavakçı'nın ardına gizlenip değil, açıktan yaparsa en azından zekâmıza hakaret etmemiş olur

Bu yazı 15 Mart 2012 tarihinde yenişafakta "28 şubatta kimin korktuğu ortada" başlığıyla  yayınlanmıştır. Tamamen arşiv amaçlı bloğa eklenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder