Pinperest

22 Nisan 2012 Pazar

Obama bizi bu dertten kurtar

Amerikan Temsilciler meclisinde [bu temsilciler meclisini o kadar çok duyuyoruz ki  sanki oradakileri biz seçtik]  her yıl bu zamanlar Ermeni Olaylarına ait soykırım tasarısı gelir ve biz e toplum olarak Ermeni olaylarını tartışmaya başlarız.

Bu 24 Nisan'da Amerikan Başkanı’nın açıklamalarına kadar sürer. Açıklamasında soykırım manasına gelen “genocide” kelimesini kullanacak mı? Kullanmayacak mı? Heyecanla bekleriz.

Bu sürecin memlekete iki türlü faydası vardır. Birincisi çok bilmiş  gazetecilere ve  emekli diplomatlara ekmek parası çıkar İkincisi de Amerika’nın yaptığı katliamlar akla gelir.

Aklı siz bize gol atarsanız biz kalenize işeriz mantığında çalışan birkaçımız mutlaka “biz de Kızılderili katliamını tanıyalım” diye cinlik yapar. Bakın unutuyordum, bizim milletvekilleri Amerikan muhataplarının kulağını çekmeye gider.  


Akabinde Yahudi lobilerinin bizim için ne kadar önemli olduğu anlaşılır.

Temsilciler Meclisinde ülkemizi seven sevmeyen kim varsa hepsinin şeceresini öğrendikten sonra iş matematik hesabına döner. Hep bir iki farkla tasarının geçileceğinden bahsedilirken, Başbakan açıklama yaparak tasarının geçmesi halinde Hem ABD ile hemde Ermenistan ile ilişkilerin bir daha eskisi gibi olamayacak şekilde bozulacağından ve bu meseleyi Tarihçilerin halletmesi gerektiğinden bahseder. (Aynı başbakanımız Sudan devlet Başkanı hakkında; bir Müslüman soykırım işleyemez diyerek tarihçiliğini konuşturmuştur ama o ayrı )  

Ne hikmetse geçileceğine kesin gözüyle bakılan tasarı bir anda reddedilir ya da geri çekilir. Bu yandaş olsun olmasın Türkiye’nin zaferi olarak lanse edilir. İlk gol atılmıştır. Sıra gelir 24 Nisan'a.   24 Nisan da ne olduğuna hiç bakılmaksızın Amerikan Başkanı’nın ağzından çıkacak kelimelere kilitleniriz. 

O güne kadar büyük bir diplomasi atak başlatırız . Unutmadan bu sene Yerli “Kissinger”la orjinalinin bir araya gelip bu meseleyi konuşmasını bekliyorum. Ermeni diasporası Soykırım desin diye, Yahudi ve silah lobileri geçmesin diye mektuplar yazar. Bu esnada Medyaya konuşan Ermeni patriği – bu sene Mutafyan olmayacak haberiniz yoktur kendisi ağır hasta- ya da temsilcisi, Amerikan Başkanı’na “bizim sorunumuz yok siz karışmayın” açıklaması yollar.  


Bu kumpanya benim hatırladığım son on yılda hemen hemen hiç değişmedi. Sanırım buna artık bir son verme zamanı geldi. Hani biz Soykırım yapmadığımız noktasında bir tereddüt içerisinde değildik. Bu mesele de elimizdeki arşivler kesindi. Her biri TBMM hizmet madalyası sahibi olan ya da sırada bekleyen büyük tarihçilerimiz bu meseleyi batının bir oyunu olarak görüyordu. Bu sıkıntı bu telaş niye?  

Nedenini merak ediyorum sadece 24 Nisan ve herhangi bir ülkenin meclisine Soykırımı tanıma tasarısı geldiğinde Dünya'da olan diğer soykırımlar niçin bir anda dikkatimizi çekiyor. Farkında mısınız bilmiyorum ama biz tam manasıyla 1915 olaylarını tartışmamış dahası ne olduğunu tam olarak bilememiş bir toplumuz. Her seferinde, “ama onlarda şunu yaptılar”, “hem biz yapsaydık bir tanesi sağ kalmazdı”  çiğliğini aşamıyoruz. Ulusalcısı, milliyetçisi, İslamcısı, sosyal demokrat solcusu, sosyalisti tek ortak noktamız belki de bu çiğliktir.  


Türkiye 1915 olaylarıyla yüzleşmelidir. Bunu yapması içinde biz yapmadık, İttihatçılar yaptı söylemini terk etmelidir. Yaşanan acıya dikkat çekilmelidir. Bugün geldiğimiz nokta da hiç kimse bu acıyı inkâr edememektedir.  

1915 olaylarında  bir kişi bile hak etmediği muameleye tabi tutulduysa bu zülümdür. Zulmü yapanların Müslüman, zulme uğrayanların da  Hıristiyan olmasının hiçbir önemi yoktur.  

Hakikati temsilciler meclisinden Ya da ABD başkanından çıkacak karara  ipotek ettirmenin alemi yoktur. Türkiye elindeki belgeleri ve arşivleri tamamen ortaya koyarak 1915 olaylarını aydınlığa çıkartmalı, zarar görmüş insanların kendisinden ve günümüzdeki akrabalarından özür dilemelidir.

Not: Bu yazıyı 2010 yılında yazdım. İki yılda mesafe katedebildik mi siz karar verin?

13 Nisan 2012 Cuma

Cihat Akbel'i Harcamak

Ne zaman takip etmeye başladım Cihat'ı bilmiyorum. Kıymetli ağabeyim Mülteci'nin bir #FF i sonrasında olduğunu hatırlıyorum sadece. (Araştırmacı gazetecilere not: FF gizli servis adı değildir. Faşist Faşist'in kısaltılmışı hiç değildir. Atlamayın hemen) Cihat Akbel'in Twitter feno'luğunu ( feno, fenomen'in aramızdaki kısaltılmışı sevgili araştırmacı gazeteciler)katılmadığı mahkemelerden canlı yayınlar yaparak kazanmadı bu çocuk. Onlarca farklı görüşten seveninin olmasının nedeni için bkz (sözlük formatında kullanılan bakınızın kısaltılmışı) Onur Umut'un yazısı

Bu yazının yazılam nedeni belli; özür dile aylin aslım heşteginden iki gün sonra (yani 48 saat, yani 2880 dakika) Ece Temelkuran'ın önderliğinde başlatılan, Cihat Akbel'i dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi ilan eden, içinde araştırmacı gazetecilerinin, büyük edebiyat eleştirmenlerinin ve büyük tiyatrocuların olduğu koro.

Bilenler sıkılacak , bilmeyenler için meseleyi anlatalım; Cihat Akbel ve bir kaç arkadaşı Aylin Aslım'a attıkları mention sonrası "Abazan" cevabı aldılar. Her ne kadar Aylin Aslım avukatı aracılığıyla yaptığı basın açıklamasında "Abazan cevabının, Aylin Aslım'ı rahatsız eden ve hakkında yasal işlem başlatılan sapığa verildiğini söylese de işin aslı böyle değil. Dileyen Aylin Aslım'a gelen mentionlara bakarak görebilir. Tabi bu yazı sonrası Aylin Hanım twitturk üyeliğini kapattırmazsa.

Akabinde gelişen Özür dile Aylin Aslım heştegi o kadar çok ilgi gördü ki Türkiye Trendinin birinci sırasına yükseldi. Cihat yaklaşık beşbin (rakamla da yazayım araştırmacı gazetecilerimiz için zorluk olmasın 5.000) twitin içinden en fazla 10-20 twit attı. Attığı twitlerde "konserinde orak atalım" cümlesini cımbızlayıp, Aylin Aslım'a saldırdığı iddia edildi.


Bu meselede aklıma takılan bir kaç soru var. Bu sorulara Cihat Akbel'i faşist, vandal, katil, tacizci ilan eden kesim aklıma yatan cevaplar verebilirse Cihat Akbel'i ilk gördüğüm yerde dövüp karakola teslim edeceğim. (yaşca büyüğüm el kaldıramaz)

1- Aylin Aslım'ın basın açıklamasında iddia ettiği üzere 10 nisan 2012 saat 01:00 den 03:00 a kadar kendisini taciz eden twitleri kim atmıştır?

2- "Abazan" demek normal midir? suç vasfı taşımıyorsa başka birisi Aylin Aslım'a Abazan diyebilir mi ?

3- 10 nisan 2012 saat 03:09 da attığınız " Korkum yoktur itlerden/ Ben sokak kızıyım" twitinizin muhatabı kimdir? İT lafı hakaret değilse, başka biri size İT diyebilir mi ?

4-Sizi rahatsız eden, hakkında mahkeme kararı çıkarttığınız sapığınızla bile "abazan" diyerek kafa bulacak engin bir hoşgörü sahibiyseniz bu hoşgörünüzü niçin Cihat Akbel'den esirgiyorsunuz.


5-Ece Temelkuran ve Ezgi Başaran kıymetli arkadaşlarının saldırıya uğradığını düşünüyorsa niçin iki gün bekledi?

6-Ezgi Başaran, Mesut Bahtiyar ile mentionlaşmasında "şakaydı kaka oldu " yazdı. Kakayı Cihat Akbel ve yakın arkadaşları yapmadıysa kim yaptı?

7-Özür Dile Aylin Aslım heştegi altında Aylin Aslım'a hakaret edildiyse, bunun suçlusu niçin Cihat Akbel? Twitter'ın; "heştegi başlatanın heştegdeki tüm twitlere müdahale etme/silme yetkisi vardır" kuralı var da biz mi bilmiyoruz?

8- Aylin Aslım'ın avukatı yasal işlem başlattığını söylediği halde, "Ayağınızı Denk Alın" yazan Ahmet Mümtaz Taylan ne yapmayı düşünmektedir. Cihat Akbel'i dövecek midir?

9-Aylin Aslım olayına coşan Ahmet Mümtaz Taylan aynı tavrı oynadığı dizide dayak yiyen kadın meslektaşı için niye göstermemiştir?

10-Özür dile Aylin Aslım heştegine katılanları vandal ilan eden Ahmet Mümtaz Taylan, heştege destek twiti atan Leyla İle Mecnun dizisinin senaristi Burak Aksak için de aynı düşüncelere sahip midir?

11-Ece Temelkuran, Aylin Aslım, Ahmet Mümtaz Taylan, Ümit Alan, Ezgi Başaran ve Yekta Kopan'a yazdıkları twitler sonrası hakaret davası açılırsa buna karşı, "Muhlalifleri susturmak istiyorlar, eleştiriye açık değiller" diyecekler mi?

12- SFaysalYildirim, arabeskapachi, hammer_usta ve Cihat Akbel'in twitter'da yazdıklarını okudunuz mu?

8 Nisan 2012 Pazar

Hayırdır Acem Mülküne Ceng mi var?

Tarihler 10 şubat 2012'i gösterdiğinde Amerika'da bulunan Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin İran'a askeri müdahaleyi istemediğini ve olası bir müdahaleye karşı çıkacağını söylemişti. Benzer açıklamaları defalarca duymuştuk.

15 Gün önce Güney Kore'de düzenlenen Nükleer Güvenlik İşbirliği konferansından sonra İran'a giden başbakan'da benzer açıklamaları yapmıştı. Hatta İran ile Batının yapacağı Nükleer Müzakarelerin İstanbul'da yapılacağı söylenmişti. Hemen akabinde gerçekleşen Suriye'nin Dostları toplantısı sonrası, İran tarafından gelen toplantı Türkiye'de olmayabilir açıklamaları sonrası, Ahmet Davutoğlu " Mühim olan toplantının nerede yapılacağı değil, biz başka bir ülkede de olsa buna destek vermeye hazırız" açıklaması yapmıştı.

Bu açıklamaların üstünden kısa bir süre sonra, Başbakan'ın açıklaması geldi, Başbakan "İran'a net olun, başka bir yer istemek sizin samimiyetsiz olduğunuzu gösterir" diyerek rest çekiyordu. Dışişleri Bakanı'nın açıklaması boşa düşüyordu ne gâm!

Ve 5 Nisan 2012 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Harp Akademilerinde bir konferans verdi. Abdullah Gül; " İran'ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir. Bu şartlar altında, Türkiye'nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur. Dolayısıyla, Türkiye için diplomatik aktivizm ve askeri hazırlık bir seçenek değil, zorunluluktur."(vurgular bana ait ) açıklaması yaparak, masaya birden bire Türkiye ve İran arasında sıcak çatışma seçeneğini koydu.

Elbette bu açıklamalara ekleme yapılabilir, özellikle İsmet Yılmaz (kendisi savunma bakanımız olur ) ve Ahmet Davutoğlu'nun dün yaptığı evlere şenlik Nizamı Alem vurgusu.(Dünyanın en itibarlı ülkesinin son 10 yılda Türkiye olduğunu söyleyen Davutoğlu, Mavi Marmara davasının neden açılamadığını, Afganistan, Somali, Pakistan'da ABD ve Batı önderliğindeki saldırı güçlerine niye destek verdiğimizi, İstanbul'un göbeğinde öldüren Çeçenleri, Gazze Saldırısı esnasında sadece basit açıklamalarla yetinilmesinin nasıl itibar kazandırdığını anlatır mı bize? Bakın Adem Özköse ve Hamit Çoşkun'dan bahsetmiyorum bile )

Bugün Yıldıray Oğur, İran'ın Türkiyeli ulusalcı-sol kesimine verdiği desteği yazmış, sanki yeni bir şeymiş gibi.

Geçelim, bence bugünün en dikkate değer yazısı, Hamdullah Öztürk'ün Mehter Marşı dinleyerek yazdığını düşündüğüm, "İran meselesini Bedri binbaşı çözer" başlıklı yazısı.

Bir süredir Cemaat'in Hükümet'in yumuşak İran politikasından rahatsız olduğunu okuyorduk ama Hamdullah Öztürk paşamız (size paşa diyebilir miyim Hamdullah Ağabey) olayı başka bir boyuta taşıdı. Rüya, şehadet, milliyetçi gaz, şarkının değiştirilerek Nisan ayına yapılan vurgu, bir köşe yazısından çok; Savaş Meydanın'da askerlerine elinde kefeniyle konuşan komutan konuşmasına benzemiş. Hani insanın mahalleden adam toplayıp, İran üzerine sefere çıkacağı geliyor.

Tam Hamdullah Paşamız'ın yazdıkları kendi görüşleriniz camia/cemiyet/hayvanseverler derneği üyelerini bağlamaz derken, zaman'da bir röportaj dikkatimi çekiyor, Todays Zaman Genel Yayın Yönetmeni Dr. Bülent Keneş, İran'ın anadolu'da en etkin zamanlarını yaşadığını söylüyor. Şahkulu İsyanı'nın yeni bastırıldığını düşünürsek haklı. Röportaj'ın ilerleyen kısımlarına baktığımızda, İran'lıların Türkiye'de şirketler kurduğunu, Şia'nın Anadolu'da yayıldığını, İran'ın bazı örgütlere destek verdiğini söylemiş.

Bu üç yazıyı bir sıraya koyduğumuz da, İran'ın ulusalcı kesime destek verdiği, Anadolu'da yayılmacı bir politika güttüğü, Ekonomimizi ele geçirmeye çalıştığı görülüyor. Çözümü'de damarlarımızda taşıdığımız asil LPG'yi hatırlatarak Hamdullah Paşa hazretleri hatırlatıyor.

Daha önce sormuştum gene sorayım, bir süredir yayında olan www.irantehlikesi.com adresinden yayın yapan fena halde propaganda kokan bir site var. Bu siteyi kim/kimler hangi amaçla kurdu?

not: Bu satırların yazarı, İran'ın Suriye'ye verdiği desteğin farkındadır. Hayatının hemen hemen hiç bir döneminde İrancı olmamış, çevresi tarafından Ehli Sünnet Taassubuna sahip olmakla "suçlanan" (ki bence onurdur), birisidir. Montofonluk yapıp İrancı'lıkla suçlamayın.